Gelişmeleri sağlıklı bir şekilde yorumlayabilmek için kimlerin kaybettiği, satış baskısının sebepleri gibi konular önem kazanıyor. Evet tüm piyasalarda denge ve dengesizlik arasında gelgit yaşanıyor; bazen arz, bazense talep fazlası bu sonuçta etkili olur, bu sürecin tümü kıt kaynakların etkin kullanımı adına denge arayışıdır. Fiyatlar değiştikçe kimileri kazanır, kimileri ise kaybeder. Fiyatlar düşmek için yükselir, yükselmek için düşer. Amatörler kaybediyorsa kısa vadede herhangi bir sorun yoktur, ancak orta vadede bazı sıkıntılar yaşanabilir. Eğer profesyoneller kaybediyorsa durum farklıdır: profesyonellerin kaybettiği durumlara kriz denir.
Finansal piyasalarımızda son bir ay içinde yaşanan eğilimler, profesyonellerin hatırı sayılır kayıplar yapmasına neden oldu. Mali sektörün sermaye yeterlilik oranı önemli ölçüde geriledi ve kamunun borç yükü ağırlaştı, kırılganlık arttı. Bunun adı bal gibi krizdir, fakat panik yaratır endişesiyle bu gerçeği itiraf etmek güçtür. Beklentileri yönlendirip, gerçekleri dışlayarak günü kurtarmaya çalışanların oyunu çökmüştür. Kolay çözüm merakı bir kez daha iflas etmiştir. Asıl önemlisi finansal piyasaları yönlendirerek hem faaliyet dışı gelirleri artırarak durumlarını düzeltmek hem de beklentileri yönetmek isteyenler bindikleri dalı kesmiş, bir anlamda yaptıklarının yanlış olduğunu kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Bu sonuçta faizlere ilişkin küresel beklentiler ve içeride ağırlaşan sorunlar etkili olmuştur. Döviz piyasasında arz fazlası olmadığı halde Türk Lirası'nın değerlenmesi gereğinden hareketle dövize açık pozisyonlar gerek bilanço içinde, gerekse bilanço dışında büyütülmüştü. Menkul kıymet piyasalarıysa aynı kesimlerin net talepleri sayesinde yükseltilmişti. Bireysel ve diğer kurumsal yatırımcılar döviz satmaya ve menkul kıymet almaya daha fazla istekli olmadıkları için böyle olması gerekmişti. Beklenti yönetimi sayesinde onların iştahı açılacak, dövizde satıcı menkulde alıcı olacaklardı; bu sayede açılan pozisyonlar hatırı sayılır bir kârlılıkla kapatılacak ve her şey normale dönecekti. Çaresizlik ve ihtirasın yarattığı körlük nedeniyle evdeki hesabın çarşıya uymayabileceği gerçeğini ihmal ettiler. Gelir dağılımındaki bozulmayı, faktör gelirlerindeki azalmayı, rekabet gücündeki çöküşü, cari açıktaki büyümeyi, küresel dengesizlikleri hiç hesaba katmadılar. Acı gerçekleri herkesin görmeye başladığını fark edince açılan pozisyonların kapatılması gerekti. Dövizde satıcı, menkul kıymetlerde ise alıcı yetersizliği nedeniyle hatırı sayılır zararlar yazıldı.
Küresel düzeyde enflasyon ve faizlerin yükseleceği beklentisi çok güçlenmişti ve Türkiye gibi aşırı borçlu bir ülkede tam aksi yönde eğilimlerin yaşanması olası değildi. Fakat yetkililerimiz hâlâ tersini mümkün kılmaya çalışan ve gerçekleri dışlayan bir söylemi kullanmaya devam ediyor. Dalgalı kur sisteminin krizlere karşı bir sigorta olduğunu iddia ediyor. İthal girdiye iyice bağımlı hale gelmiş ekonomimizde nasıl olup da enflasyon ve faizlerin düşmeye devam edeceği sorusu yanıtsız kalıyor. Veya hâlâ yerli ve yabancı yatırımcının hızla Türk Lirası'na yöneleceği ve menkul kıymet talebini artırarak olumlu eğilimlerin tekrar yaşanacağını ümit ediyorlar.
Merkez Bankası'nın döviz alımından çekilmesi, döviz depo faizini yüzde 10'dan yüzde 6'ya çekerek döviz cinsi likiditeyi rahatlatması, paniği önlemek için kısa vadede yeterli olabilir. Hazine kur riskini azaltmaktan vazgeçip dövize endeksli kâğıtları aynı tür kâğıtlarla takas ederek bu sürece destek verebilir. Fakat dövizde kitlesel bir arz ve menkul kıymetlerde genel bir talep devreye girmediği sürece kırılganlık azalmaz. Bir diğer ihtimal de siyasi bir taviz sonucu alınacak toplu bir dış kaynak sayesinde dış borç servisine ilişkin belirsizliğin azalması; bu durum risk taşıyan profesyonelleri, yıl sonuna kadar sakinleştirebilir, fakat orta vadeli belirsizlik azalmaz...
Buraya kadar okuduysanız, önceki yazılarımla burada yazılanlar arasında bir tutarsızlık gözlemiş olabilirsiniz. Haksız değilsiniz. Çünkü yukarıdaki yazı benim değil. Radikal'den Uğur Civelek yazmış. Ne zaman mı? Sıkı durun: 17 Mayıs 2004! Küçükken başıma "örs" düşmüş, biraz anlama özürlüyüm, gazeteleri iki yıl kadar geriden takip ediyorum. Bu kadarcık kusur hoş gürülebilir olsa gerek.
0 Yorum Var.:
Yorum Gönder