Kurban Bayramı Noel Baba'ya Karşı

Ben küçükken, yani bundan yaklaşık otuz sene önce, en alafranga kutlamamız Yılbaşı idi. Ancak hatırladığım kadarıyla şimdiki gibi Noel Baba’lar etrafta dolanmaz, çam ağaçları süslenmez, ‘Jingle Bells’ tarzı Noel şarkıları bilinmezdi. En azından biz bilmezdik. Yılbaşlarına ilişkin tek hatırladığım yakın akrabaların bir evde toplanıp eğlenmesi, babalarımızın bir-iki duble rakı içmesiydi.
Biz çocukları heyecanlandıran daha çok Şeker ve Kurban Bayramlarıydı. Çünkü bu bayramlarda hem bize yeni giysiler alınır hem de el öpüp para toplardık. Hatta her bayram öncesi ortalama kaç para toplayacağımı tahmin eder, bu para ile ne yapabileceğimi düşünürdüm. Çoğunlukla da bütün parayı eğlencelik patlayıcılara, lunaparka, şekere ve çikolataya yatırırdım. Bir de mahallemize çingeneler at getirilerdi. Ona da çok binmek isterdim ama korkardım. Ancak bir ‘Tarkan’ edasıyla o ata binen abileri hayranlıkla seyrederdim.
Artık büyüdüm. Şimdi benim çocuklarım var. Onların tercihi benimkinin tam tersi. Ben fazla önemsemesem de onlar Yılbaşını, Kurban Bayramı’ndan daha heyecanla bekliyorlar. Yılbaşından önce eve bir plastik çam ağacı alınıyor ve süsleniyor. Noel Baba bir anda kendi babalarından daha fazla sevdikleri bir şahsiyet olarak karşıma çıkıyor. Tabii hediyeler beklendiği için, mecburen hediyeler de alınıyor. Ancak Kurban Bayramı’ndan önce aynı heyecanı göremiyorum. Hâlbuki her bayram, çocuğa akrabaları ziyaret ettiriyorum. Lunaparka götürüyorum, hediyeler alıyorum. Para da topluyorlar (Anneannelerinden yakınıyorlar. Çünkü bayram harçlığı vermiyor, ‘nasılsa benim param sizin paranız’ diyerek çamura yatıyormuş). Ama yine de Yılbaşı öncesi heyecanı yok.
Bu görüşü birçok kişi paylaşıyor benimle. Hatta bazıları benden daha da endişeli ‘Dinimiz, kültürümüz elden gidiyor’ diyorlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Gerçekten de yerel kültürler, batının kültürel değerlerin ciddi rekabeti ile karşı karşıya. Peki, kültürümüzü korumak için ne yapmalı? İlk olarak, bunu dinler ya da kültürlerin savaşı olarak değil, bir pazarlama savaşı olarak görmek daha doğru. Noel ve Yılbaşı, batı piyasalarının en hareketli dönemlerinden biri. Bu günler ne kadar coşkulu kutlanırsa, kapitalistler o kadar çok satış yapabilecekler. O yüzden içlerinde Müslümanların, Yahudilerin ve diğer Hristiyanlık dışındaki dinlere mensup kişilerin de bulunduğu kapitalistler daha fazla mal satabilmek için Noel ve Yılbaşı ile ilgili her türlü sembolü sonuna kadar kullanıyorlar. Onun daha coşkulu kutlanması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Aslında, biz sadece kendimizin bu konudan muzdarip olduğunu düşünüyoruz ama bazı batı ülkeleri de bu kültürel rekabetten şikâyetçi. Örneğin birçok Avrupalı bizim de yeni yeni duymaya başladığımız (ama ileride daha fazla duyacağımız) Cadılar Bayramı’na çok sert eleştiriler yöneltiyorlar. Oyulmuş ve aydınlatılmış balkabakları, korkunç kostümler giymiş, kapı kapı dolaşıp şeker toplayan çocuklar ve her türlü korkutucu süsleme ile özdeşleşen Cadılar Bayramı kutlamalarını Amerikan kültürel yayılmacılığının bir parçası olarak görüyorlar. Vatikan, Katolikleri, şeytan ve cehennem adına yapılan bu kutlamalara katılmamaları için uyarıyor. Ancak ne kadar direnirlerse dirensinler Cadılar Bayramı tüm Avrupa’da giderek yayılıyor. Çünkü Cadılar Bayramı da kostümleri, süslemeleri, şekerleri, partileri ile en az Yılbaşı ve Noel kadar tüketim potansiyeli yaratıyor.
Teşhisi basit bir rekabet sorunu olarak koyunca çözümü de bulmak kolay gibi gözüküyor: Nasıl Çin’den gelen malların rekabeti ile karşılaşınca bu malların gümrüklerden girişini engelleyici önlemle alıyoruz. Burada da benzer şeyleri yapabiliriz. Maalesef bu o kadar kolay değil. Çin’den gelen malları gümrükte durdurmak kolay ama iletişim tekniklerinin bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde ülke dışından gelen enformasyonu sınırlamak çok zor. İran, Küba gibi nispeten dışa kapalı ülkeler bile bunu beceremiyorlar. O zaman tek çare ‘rekabet etmek’. Zaten korumacılık kaçınılmaz sonu geciktirmekten başka işe yaramıyor, rekabet ise güçlendiriyor geliştiriyor.
Rekabetin yolu Bayramlarımızı kapitalizmin hizmetine sunmak, onun ürünleri ile birlikte pazarlamaktan geçiyor. Zaten uzunca bir zamandır Ramazanlar daha eğlenceli hale getirilmeye çalışılıyor ama bu daha da geliştirilip ve üst sınıfları da kapsayacak şekilde genişletilebilir (onların harcama kapasiteleri daha fazla). Kurban Bayramları’nda çocuklar için cazip olmayan kanlı görüntüler yerine, çocuklara küçük sevimli oyuncak kuzular hediye edilmesi geleneği başlatılabilir. İlahilere daha popüler ritimler katılıp ‘ilahi starlar’ yaratılabilir (Ramazan Bayramında ülkemizi ziyaret eden Amerikalı İslami Hip-Hopçıları hatırlayın) vs. Bunlar ilk etapta aklıma gelenler. Kararlı kapitalistler benden daha yaratıcı fikirler ortaya koyacaklardır. Yeter ki rekabetin önemi anlaşılsın. Aksi takdirde kültürel rekabetin Çin’den gelen rekabetten daha yıkıcı etkileri olacağı aşikâr.

5 Yorum Var.:

Unknown dedi ki...

Murat bey,

Biz henüz eve çam ağacı dikmiyoruz ama genel olarak söylediğiniz doğru. Tabii Anadolu'daki ortalama şehirlerde yılbaşı pek iplenmez, Kurban bayramı tüm haşmetiyle (boğa, dana, tosun, düve kovalamacaları, elini, kolunu, baldırını kesenler vs.) hükmünü sürer. Yılbaşı işi henüz İstanbul, Ankara ve İzmir'in beyaz kesimlerinde yaygın ama Anadolu'ya yayılmaması için bir sebep yok. Yine de bu zaman alır, çünkü çok yoğun bir yılbaşı karşıtlığı var Anadoluda.

Ramazanın avantajı bir ayı kapsaması ve kapitalizm aslında Türkiye'de bu dönemi fena değerlendirmiyor. Pastırma, pide, kola, güllaç, TV programları, ilahiyatçı profesörler vs. epey piyasa canlanıyor. Bayram biraz sönük, dediğiniz doğru, Ramazanda ay boyu etkinlik daha fazla.

Kurban için ise kampanyalı hayvan kesimleri düşünülebilir, bizim hipermarketin kurban kampanyasına girerseniz küçük baş hayvan alana bir su ısıtıcısı, büyük baş alana 55 ekran TV gibi girişimler düşünülebilir.

Dediğiniz gibi bu işler bizden çok daha akıllı olan müteşebbise kalmış. Herifler dünyayı sırtlarına almışlar, bu işi de hallederler.

mr. brooks dedi ki...

Kulturel deformasyondan sikayet edenler, ozunde "kapitalizmin para kazanma araclari baskalarinin kutsallari degil, bizim kutsallarimiz olsun" demiyorlar, "kutsal seyleri maddi menfaat araci olarak kullanan bir duzenimiz olmasin, manevi seylerin kendiliginden hayatimizda bir yeri olsun" diyorlar.

T'Pol dedi ki...

20'li yaslarin basinda Amerika'da yasamaya basladigimda cok dikkatimi cekmisti bu durum. Hatta "adamlar dini bir ozel gunu ne kadar coskuyla kutluyorlar, bizim Peygamberimizin dogumu ile ilgili ise sadece TV'de mevlid okunur, onu da seyretmeyiz zaten" demistim. Tabii genclik iste. Bunun kapitalist sistemin somurusu oldugu o zaman aklima gelmemisti. ustelik elalemin Amerikasinda laiklik vs. dincilik falan gibi bir catisma da yok zannetmistim. Bizde birileri Kutlu Dogum Haftasi etkinligi yapmaya kalkisinca, hemen hep beraber "laiklik" diye firliyoruz ayaga. Gerci tabii bizimkilerin de niyeti tartisilir ama... Velhasil, bence din, tamamen bireyin vicdani ile ilgili birsey olmali. Dayatmalar olmamali. Ne maddi somuruye alet olmali, ne de vicdani. Ve fakat nasil?

Farazi dedi ki...

Ay cagdas olanlar kurbana katilmiyorlar mis falan mis mis. Ay cok demode falan olmus.

Kardesim ne ayak ya? Herkes et ve et urunlerini tuketiyor. Fakat kurban bayramimiz kanli bir dehset goruntusu olarak tanitiliyor. Ki artik buyuk kentlerimizde evinin onunde kurban kesen kac insan kaldi? Tamam, gonul ister ki butun ulkemizde kesim icin kurulmus yerlerde yapilsin bu is - fakat olmuyor iste.
Kurban bayraminda et yemek demode olmus, hay Allahim ya. Hristiyaninin agacini evimize sokuyoruz, fakat kendi dinimiz bize uzak geliyor. Kendi ozunden yozlasmis kendini bilmezler de cikip kendilerini cagdas ve ulkenin onde geleni olarak tanitiyor. Allah islah eylesin sizi ya.

Merkel cikip, minareler kiliselerimizin 'ustune' cikiyor, bunu hosgoru ile karsilayamayiz diyor, biz adamlarin kulturlerini sahipleniyoruz. Ben avrupa da yasiyorum ve evimde ne cam var ne de yilbasi detayli bir sekilde kutlaniliyor. Kendi kulturumuzu ve dinimizi unuttugumuz bu gunlerde, bir de hristiyanligin adetlerini evime sokmaya hic ama hic niyetim yok. Ulkem adina o kadar uzuluyorum ki, anlatamam sizlere. Cok yazik, bizde olan tarih ve gecmis, hic ama hic bir ulkede yok... Fakat biz surekli farkli kultur ve din entegre ediyoruz hayatimiza.

period !!

Kapitalizm konusuna deginmek icin. Dinimizin basli kurallarindan biri, din uzerinden gelir saglamayi yasakliyor - birakin dinimizi somurmeyi.
Fakat tanitim amacli organizasyonlar yapilabilir. Ki bunlar yavas yavas yapiliyor da. Yalniz benim sorum kendini cok cagdas goren onlara. Ramazan esnasinda kac tanesi coluk cocugunu alip feshane ya da sultanahmet'e goturmus? Macun ya da farkli sekerlemeler almis? Macun nedir biliyorlar mi ki? Fakat hepsi Mac ve Burger'i biliyorlar.
Hollanda da bir soz vardir.. 'Daha iyi bir iklim kendinde baslar' diye. Bir cok sey kendimizde bitiyor. Kulturumuzden korkup utanmayalim arkadaslar.

ulas dedi ki...

Kurban kavram olarak dini, kültürel,toplumsal yanlara sahipken, ona ilişkin bir bayramı sadece ekonominin işleyiş kuralları içerisinde anlamaya çalışmak bence tuhaf bir yaklaşımdır. Kurban Bayramı en nihayetinde bir dini bayramdır. Peki hakim olunması gereken duygu coşku mu olmalıdır yoksa sukunet mi, ya da coşku olacaksa kapitalizmin içinde bulunduğumuz zamandaki gibi istediği vur patlasın çal oynasın duygusu olarak coşku mu yoksa sevinç ve sukunet mi olalıdır?( sadece sevinç desem bile karşılık bulabilirdi fakat sevinç duygusunun içinde yer alan azgınlık duygusu değil sukunettir, vurgulanması burada önemlidir)

Bizlerin kutladığı Noel midir yoksa bir yılın bitip diğer bir yılın başlaması mıdır? Bizim kutladığımız içerik olarak Hz.İsa'nın doğuşu değildir. Kaldı ki çam ağaçlı yılbaşı kutlamaları Türkiye'nin % kaçının kutlama biçimidir, Türkiye'yi sadece kendi çevremizden oluşan bir yer olarak görmek büyük yanılgı diye düşünüyorum.

Kurban Bayramı, İslam'daki yeri gereği ne et bayramıdır, ne de en temel işlevi olarak dayanışma bayramıdır( şüphesiz insani ilişkilerin güçlendirilmesi istenir), ne de çocukları hediyeye boğma bayramıdır. İslam'da yer alan kurban olgusunu anlatan Hz. İbrahim tarafından İsmail'in kurban edilmek istenmesi olayını hatırlamak bu anlamda yeterlidir.(Vatan Gazetesi'nden Haşmet Babaoğlu'nun kurban bayramında çıkan bir yazısında Ali Şeriati'den yaptığı alıntıyı okumak yararlı olabilir).

Bayramı, kapitalizmin hizmetine sokmak sözü ise başlı başına faciadır. Bu, Kurban Bayramı kavramının içini boşaltmak demektir. Kurban Bayramı bir dini bayram ve içinde barındırdığı ruhani içerik tamamen boşaltılarak, azgınca tüketime yönelik bir bayram haline gelecektir. Asıl kültürün kaybedilmesi olgusunu hızlandıracak olan budur. Yüzyıllar önce verilmek istenen mesajın yerini kapitalizmin vermek istediği mesaj alacaktır. Azgınca, çoşku selleri boşalır gibi tüket...