Türkiye 1980 yılında karma ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçiş denemesi yaptı. Denemeyi 1980'de yaptı ancak Avrupa Birliği tarafından ancak 2005 yılında işleyen bir piyasa ekonomisi olarak değerlendirildi. Bu geçen 25 sene süresince belki başka yerlerde Türkiye'de piyasa ekonomisinin işlerliği üzerine yorum ya da değerlendirme yapılmıştır ama benim haberim yok. Ayrıca bu değerlendirme de politik olarak tartışılabilir. Ama bu geçen 25 yıl boyunca eski günahlar yeni günahlarla birleşince Türkiye bir sürü kriz yaşadı. Bütün kötülüklerin faturası da piyasa ekonomisine çıkarıldı. Dolayısıyla da Türkiye'de bugün piyasa ekonomisini savunmak suç gibi bir şey. Hemen 'azgın kapitalist' olarak adınız çıkar.
Sosyalist ekonomiler üretim araçlarının sahibinin kamu olduğunu ileri sürerek özel mülkiyete karşı çıkar. Buna ek olarak kamu harcamalarının yüksekliği ve bir merkezi planlama kurumunun bulunması sosyalist ekonomilerde en belirgin özellikler. Bu iki durum da bizim halimize şıp diye uyuyor. Yüce devletimiz zamanında don-faniladan zeytinyağına, gazete kağıdından araba kaportasına herşeyi üretmiş. Bir kısmını hala üretiyor. Bunun faturası da vatandaşa çıkıyor. Ama suç 'kapitalist'lerin oluyor.
Bizde merkezi planlama kurumu Devlet Planlama Teşkilatı, yani kısaca DPT. İşleyen bir piyasa ekonomisinde merkezi planlamadan bahsedemeyiz. Şahsen bu kurumun ne işe yaradığı konusunda da bir fikrim yok. DPT'nin kendi web sitesinde "Devlet Planlama Teşkilatının görevi ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların ve hedeflerin tayininde ve ekonomik politikayı ilgilendiren faaliyetlerin kooordinasyonunda Hükümete yardımcı olmak ve danışmanlık yapmaktır. 1982 Anayasası da planlı kalkınmayı ve planların devlet tarafından hazırlanmasını hükme bağlamıştır." diyor. Komünist bir anayasamız varmış da haberimiz yokmuş.
Genel anlamda kalkınmayı sağlamak çok güzel bir amaç. Ancak bu amaçla yola çıkıp tam tersini yapıyorsanız, yani kalkınmayı sağlamak yerine ülkeyi daha da fakirleştiriyorsanız amacı bahane ederek varlığınızı koruyamazsınız. Müsteşarlık düzeyinde faaliyet gösteren DPT bu nedenle kapatılmalıdır, Hükümet'e danışma mekanizmasını da parti içi oluşturulacak gruplar devralmalıdır. DPT'nin yaptığı kalkınma planları ve teşvikler, kalkınmanın esas aktörleri olan özel sektör yatırımlarını desteklememekte hatta kösteklemektedir. Çin bile planlı ekonomiden vazgemişken bizde hala DPT gibi dev bir kurumun var olması ülkenin kalkınmasına engel olmaktadır.
Kalkınma ve ekonomik refah planlama ile yapılacak iş değildir. Çok klasik olacak ama eski Sovyetlerin geldiği durum ortada. Devlet planlama ve don-fanila üretme işlerinden acilen çıkıp asli görevi olan güvenlik ve hukuk alanlarına ağırlık vermelidir. Devlete don fanila ürettirirseniz hukuk ve güvenlikte geleceğiniz yer bugünkü durum olacaktır.
Geçen yazılarımda devletin fındık politikasının maliyetini ve piyasada oluşturduğu saçmalıklara dikkat çekmeye çalıştım. Buna karşılık yine devletin üzerine düşmeyen 'kutsi' amaçlarla süslenip püslenip itiraz edenler oldu. Anlaşılan DPT'nin etkisi bizde öyle baskın ki izlenen sosyalist politikaların suçunu piyasa mekanizmasına yüklemekten kimse vaz geçmeyecek.
DPT'nin bir zararı da bugün ortalıkta Güngör Uras tipinde cahil bir sürü köşe yazarını başımıza bela etmesidir. Bu kişiler hala basmakalıp planlı ekonomi tekerlemeleri ile bugünü anlamaya çalışırlar ama hep de yetersiz kalırlar. En büyük korkuları dövizdir, çünkü planlı dönemde en çok bu konuda çuvallamışlardır. Bugün DPT çıkışlı (ya da DPT'nin arka bahesi sayılan Mülkiye tandanslı) bütün iktisatçı (iktisat nedir) geçinen yazarlarda aynı defoları görürsünüz.
Reform reform deniyor da kimse altını doldurmuyor. Alın size reform: Zararı faydasından çok olan DPT kapatılsın.
4 Yorum Var.:
benden tebrikler,
yıllardır yüksek ankara mahfillerinde savundugum bir görüştür bu.
dpt mutlaka ama mutlaka kapatılmalıdır.
gerekcelerine gecmeden bir ekleme yapayım; DPT, 61 anayasasının ürünüdür. 82 anayasası DPT konumunu korumuştur. İlk olarak 1961 anayasasından sonra kurulmuştur. Aslında o yıllarda Özal gibi bazı birikimli kişilerin çalıştığı bir kurumdur. Tabi Özal DPT'de yetişmiş değildir, tam tersine DPTyi kurumsallaştırmıştır.
DPT kurulmadan önce 1950 ile 1960 yılları arasında Türkiye'nin büyüme kızı yanılmıyorsam yuzde 8 civarındadır. O yıllarda birikimli büyüme oranı açısından Japonyadan sonra ikincidir. DPT teşkilatı kalkınmanın planlanması için kurulmuş ama kalkınma planlarının ülkeye getirisi bir türlü sorgulanamamıştır.
Bugün DPTnın varlığını sürdürmesinin en önemli sebebi bu kurumun sol tandanslı kişilerin ağırlığının azalıp sağ kesimden kabul edilen(ne demekse)kişilerin ağırlıklı olduğu bir kuruma dönüşmesi ve bundan dolayı da sağ iktidarların bu kurumdan vazgeçememeleridir.
bu kurumu solcular eleştiremiyorlar cunku kendileri krulmasını tesvik ettiler, sagcılar zaten kale olarak görüyorlar.
kala kala bizim gib bir kaç liberal-demokrat kalıyor.
Bu kurumda çalışanların da işleri çok olmadığından siyasetle ilgilenme fırsatları oluyor. Hemen hemen hepsi siyaseti çok yakından takip eder, siyasi partilerle dirsek temasında bulunurlar. dolayısıyla bütün iktidarlarla bağlantıda olurlar. Her devrin adamıdırlar. Hiç bir konuyu tam olarak bilmezler, ama her konuda söyleyecek çok süslü lafları vardır.
Bir de belediye ile ilişkileri vardır ki evlere şenlik. Örneğin bir belediyenin bir projesi var, yeni bir proje, bu projeyi uygulayabilmesi için bütün yatırım kararlarında onay veren güzide(!) kuruma, DPTye başvurması ve onay alması gerekiyor. Eğer DPT uzmanları bu projenin uygulanabilirliğine akılları ermezse o proje geçmez. Sonuçta bütün belediyeler birbirine benzer projeler geliştirmek zorunda kalırlar. Yatırımların hepsi DPT raflarındaki dosyalarla benzerlik göstermek zorundadır. Aksi takdirde bu kurumun uzmanları o projelere benzer geçmişteki projeleri göremeyince projeye onay vermezler, cunku kendilerini riske atmış gibi görürler, kendi burokrasi gelecekleri toplumun geleceginden önemlidir nasıl olsa.
işin piyasa ekonomisi tarafına gelince; planlama yapacagız derken ne planlama yapılabiliyor ne kaynaklar etkin bir şekilde kullanılabiliyor.
bir taraftan özelleştirmeler yapılırken diger taraftan katı devletci bir mekanizmanın korunup kollanması anlasılır sey degil.
bu kurumun varlığı tamamen kaynak israfıdır.
Kurumun varlığı yetmiyormuş gibi bir de yüksek planlama kurulu etkinleştirilmeye çalışılıyor.
anlamak mümkün değil.
devleti küçülteceklerine büyütüyorlar.
DPT kapatılsın, yerine otobark yapılsın. :)
kızılayda park yeri bulamıyoruz zira.
dpt icraatı haberi (referans gazeresinden):
"Yatırımların Doğu illerine gitmesi için getirilen teşvik sistemi başarısızlıkla sonuçlandı. Ardahan, Hakkari ve Şırnak hiç yatırımcı çekemedi, Kahramanmaraş'ta ise yatırım patlaması yaşandı.
Yatırımların Doğu illerine gitmesi için getirilen teşvik sisteminde Ardahan, Hakkâri ve Şırnak'tan hiç enerji desteği talebi gelmedi. Kahramanmaraş'ta ise 71 milyon YTL'lik enerji desteği verildi."
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=84023&ForArsiv=1
serbest piyasayada ya da planlı ekonomide de temel amaç daha yüksek refah düzeyi elde etmek değil mi? 2 farklı uygulamayı ortaya koyan insanlar zamanlarının en zeki insanları. salaklar grubu bunları savunmadı herhalde ilk başta.
o zaman sorun ne yöntem sorunu.
piyasa ekonomisi çok fazla belirsizliğe neden olduğundan ve bu belirsizliklerin maliyetlerini düşürmek icat edilen tüm enstrumanlar ne kadar refah getiriyorsa yaptıklarından dolayı kimseye ciddi anlamda sorumlu olmayan işini kaybetme riski olmayan, daha doğru plan yaptıkları için ödüllendirilmeyen insanların yaptıkları planlar o kadar refah getirir.
adamın dediği gibi "mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi" lafından ilham alıp mülkiyetle oynamayalım. mülkiyette sorun yok uygulamada sorun var.
:))
Bir araba bos laf...
DPT Kapatilsinmis, Hadi Len dumbelekler once DPT ne is yapar onu ogrenin, gidin okey falan oynayin boyunuzdan buyuk laf etmeyin, sagda solda okudugunuz seyleri kendi fikrinizmis gibi de yazmayin..."tandans", "liberal-demokrat" laflari falan, yesinler...
:))))
Yorum Gönder