Merkez Bankası'nın görevi

Bir okurumuz, "Bu Zafer daha çok gol atar" başlıklı yazımıza yazdığı yorumda şöyle demiş:

Bence merkez bankasinin tek gorevinin fiyat istikrari olmasi yanlis, boyle bir yasa varsa da bu degistirilebilir. Ornegin ABD de FED in gorevi: fiyat istikrari ve ekonomik buyumenin surdurulmesi seklinde tanimlanmistir. Her ne kadar bazen bu iki kavram celisse de bence tek basina fiyat istikrari her zaman olumlu sonuclar dogurmayabilir.
Merkez bankalarının tek görevinin fiyat istikrarını sağlamak olması gerektiği öyle bir gecede ulaşılmış bir sonuç değildir. Dünyadaki merkez bankacılığı tecrübesi bugün çoğunluğun bu görüş üzerinde buluşmasını getirmiştir. Merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlamaya uğraşması da bundan sapıkça bir zevk aldıklarından falan değil, tabii ki her ekonominin temel hedefi olması gereken refah artışına ancak böyle ulaşılabileceği kanısına varmalarından kaynaklanmaktadır. Fiyat istikrarının olmadığı yerde sağlıklı yatırım ve tüketim kararlarının da alınamadığı, böylece uzun vadede büyümenin zarar gördüğü tecrübelerle ortaya çıkmıştır. Merkez bankalarının enflasyonu boşverip büyümeye odaklandıklarında da ancak kısa vadede büyümeyi olumlu etkileyebildikleri, bu politikaların uzun vadede çıkar yol olmadığı, yine tecrübelerle görülmüştür. İşte bu nedenledir ki bugün dünyada merkez bankacılığında tek görevin fiyat istikrarını sağlamak olması gerektiği kabul görmeye başlamıştır.

Öte yandan okurumuzun belirttiği gibi ABD'de FED gerçekten de halen bu ilkeyi benimsemiş değildir. FED, söylemlerinde enflasyona da büyümeye de eşit ağırlık verir gibi görünürken pratikte büyüme kaygıları daha ön plana çıkmaktadır. Bunun nedeni ise yukarıda belirttiğimiz tecrübelerin genelde Avrupa'da yaşanmış olması, ABD'de başka bir tecrübenin hakim olmasıdır. Bildiğim kadarıyla ABD tarihinde bir hiperenflasyon dönemi yoktur. Fakat 1929 yılında patlayan ve "Büyük Buhran" olarak adlandırılan acı bir tecrübeyi yaşamışlardır. Toplumun ortak hafızasına yerleşen bu tecrübe ABD'de büyümenin hep ön planda tutulmasına neden olmaktadır. Avrupa'da ise ekonomik açıdan yaşanan en acı tecrübe Almanya'da 1920'lerde yaşanan büyük hiperenflasyondur. Aşağıda gördüğünüz 100 milyar marklık banknot, bunun nasıl bir tecrübe olduğunu anlatır sanırım. Bu arada bu resmi aldığım kaynakta bu parayla tedavülden kalktığı sırada (zaten topu topu 12 gün tedavülde kalabilmiş) sadece iki bardak bira alınabildiğinin yazdığını da belirteyim. Bu tecrübeden sonra Almanlar'ın en büyük korkusu hep o günlere geri dönmek olmuş ve enflasyonla mücadeleyi de hep ön planda tutmuşlardır. Bugünkü ECB de bu politikayı Bundesbank'tan miras olarak almıştır. FED'in şimdiki Başkanı Ben Bernanke akademik kariyerinde enflasyon hedeflemesi üzerine epey bir çalıştığından, o gelince FED de enflasyona daha fazla ağırlık vermeye başlar mı diye bir düşünce vardı esasında. Fakat Bernanke ateşle ilk imtihanında bu yönde bir değişiklik olacağına yönelik sinyal vermedi.
Neyse, biz Avrupa ve ABD tecrübelerini bırakıp kendimize gelelim. Türkiye'nin ekonomide yaşadığı en acı tecrübe sizce hangisi? Buna çoğunluk hemen 2001 krizi diye cevap verecektir herhalde. Fakat 2001 krizi bir sonuçtur. Peki neyin sonucudur? Kendisini 34 yıl boyunca enflasyonun tek haneye inmemesiyle gösteren, ekonomi yönetimindeki kural tanımazlığın sonucudur. Başlarda pek de zararlı değilmiş gibi görünen enflasyon canavarımız 1990'lı yıllarda dişlerini göstermeye başlamış ve Türkiye'nin uzun dönemli büyüme perfomansı giderek düşmüştür. Diğer enflasyonist tecrübelerde de görüldüğü gibi, geleceği göremeyen şirketler yatırım yapmak yerine paradan para kazanmayı tercih etmiştir. Hazine bonolarından yüzde 30-40 reel faiz almanın mümkün olduğu bir ortamda reel sektöre yatırım yapacak çok fazla enayi bulunamamıştır. Sonunda bu işin böyle gitmeyeceği anlaşılmış ve Merkez Bankası'na sadece fiyat istikrarını sağlama görevi verilerek sorunun çözüleceği düşünülmüştür. 2002 yılından bu yana yaşadıklarımıza bakarsak sorun gerçekten de çözülmektedir. Öyleyse şimdi "Merkez Bankası'nın tek görevi fiyat istikrarını sağlamak olamaz" diyerek mızıkçılık yapmanın gereği nedir? Bu yaşadıklarımızdan hala tam olarak ders almadığımızı, Almanya'nın 1920'lerde yaşadığı gibi bir hiperenflasyon yaşamadan da ders almayacağımızı mı gösteriyor yoksa? Bir bilen varsa bana da söylesin...

3 Yorum Var.:

ahmet dedi ki...

Evet size katılıyorum.

Ancak bazen iki şeyi birbirine mi karıştırıyormuyuz diye endişe duyorum. Merkez Bankasının büyümeyi hedeflemesi ayrı, ekonomide yavaşlamanın enflasyonun düşüşünün indikasyonu olarak görmesi ayrı. Para politikasını büyüme amaçlı olarak kullanmanın pilavı kaşıklayayım derken eldeki bulgurdan olmayı beraberinde getirdiğine dair bizden ve dünyadan çok sayıda örnek veribilir. 70-90'lı yıllarda bu berbat tecrübeyi fazlasıyla yaşadık.

Fakat niye enflasyonu düşük tutmak istediğimizi de unutmayalım. Uzun dönemde sürdürülebilir büyümeyi arzu ediyoruz. Yoksa anti-enflasyonist politikalar yalnızca işsizlik ve ekonomik daralmayla sonuçlansaydı iktisadi açıdan savunulamazdı. Toplumun refahını mümkün olan en üst seviyede çıkarmanın alt yapısını oluştuğu için enflasyonu düşük tutmak bizim için anlamlı.

Öte yandan merkez bankasının büyüme, işsizlik rakkamları gibi parametreleri izlemesi ve faiz indirimlerine dayanak oluşturmasında hiç bir tuhaflık yok. İşsizlik, büyüme falan gibi şeyler umrunda OLMASA bile bunu yapabilir, yapmalıdır da. Çünkü bizim merkez bankamızın bir diğer sorumluluğunu da enflasyonu belli değerlerin üstünde tutmaktır. Yani 0 ile +6 enflasyon onlar açısında aynı derecede vahim.

Peki niye bu tür alt limitler belirlendiğini hiç düşündünüz mü ? Sorumsuz, bağımsız Merkez Bankaları enflasyonla mücadele edeyim derken ekonominin içine etmesinler diye. FED'in enflasyon ve daralmayı birlikte ele alması da aslında çok farklı değil. Neyse çok uzattım.

selamlar,
a.çavuşoğlu

rdynk dedi ki...

zavallı serdengecti ne cok ugrasti halka ve aydınımıza dusuk ve istikrarlı enflasyonun surdurulebilir buyumenin en temel on sarti oldugunu ogretmek icin..

istikrarsız ve yuksek enflasyon ortamında buyumeye calismak (daga tırmanmaya benzetin), sisli bir gunde dolambacli ve altı ucurm olan bir yolda arabayla gitmeye (calismaya) benziyor. her an riskli ve her an 2001 de oldugu gibi ucurumdan asagi kayabilirsiniz...biz diyoruz ki enflasyonu kontrol altına alarak sisi dagitalım...ustelik mali kontrolu de saglayarak size daha guclu bir araba verelim ki dıs soklardan az etkilenin...serbest piyasayı hakim kılalım ki arabanız benzini daha verimli kullansın...

ustelik goreceli olarak yolun guvenligini diger alternatif yollara gore daha yuksek kılarsanız, uzun vadeli sermaye ve FDI ile birlikte motor yaginizi bile degistirebilirsiniz...kim bilir!

rdynk dedi ki...

ekodokun bu yorumunun ustune su yazıyı okumanızı tavsiye ediyoum!

ege cansende enflasyon bitti baslikli yazısı..10.10.2007
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7455942.asp?yazarid=17&gid=61&sz=652

ayrıca cansen'in bu yazısının bir yorumunu da ben yaptm benim blogdan bakabilirsnz..