Ufak ufak veda hazırlıkları

(Bu yazı 28 Mayıs 2007 tarihinde yazıldı. Ancak bugüne kadar yayınlanmamıştı.)

Daha önceden de vardı ama özellikle Ekonomi Turk'te politik yazılar çoğalınca gündeme gelen bir durum var. Bazı okuyucularımız (genelde anonim oluyorlar, isim veremiyorum) bizi gizli AKP taraftarlığı ile itham edip yazdıklarımızın ideolojik olduğunu iddia ediyorlar. Örneğin akdenizli rumuzuyla yazan okuyucumuz şöyle demiş: "Bazı akpartı yanlıları "demokrat" lık kılıfı altında hareket ediyorlar da bazen karışıyor.AKP'li iseniz açık söyleyin, daha çok saygı duyarım." mil rumuzlu diğer bir okuyucumuz da "Ben demokrasi adına AKP'yi savunanlardan kıllanıyorum bazı nedenlerle." demiş.

Bu konuda cevap mahiyetinde bir açıklama yapmadan önce önceki yazılarımdan alıntı yapmayı daha uygun buluyorum. Bundan bir sene kadar önce, 14 Nisan 2006'da yazdığım yazıda ne demişim: "Ben açıkça söylüyorum, doğru politikalar uyguladığı sürece hükümetin yanındayım." Üstelik de bunu bold yaparak belirgin bir şekilde göze çarpmasını istemişim. Dolayısı ile aslında gizli bir taraftarlığımız yok. Devamında da "Şu anda da doğru şeyler yapılıyor. Ancak müslümanlara yaranacağım diye seçimlere doğru saçmalamazlarsa bu sefer oyumu AKP'ye vereceğim." diyerek kartlarımı açmışım. (O günlerde blogda yazar sayısı iki idi ve ortalama 80-100 ziyaretçimiz vardı. Dolayısıyla bugün tüm okuyucularımız eski yazılarımızı hatırlamıyor olabilirler. Bu nedenle kartlarımızı açık oynadığımızın bir göstergesi olarak hatırlatma ihtiyacı duydum.)

Peki partizan mıyız? Şimdi de bundan 2 ay 10 gün önce ne yazdığıma bir bakalım. 21 Mart 2007'de, daha henüz cumhurbaşkanlığı seçimleri ve e-muhtıra gibi olaylar patlak vermemişken "Krize Geri Sayım" başlığı ile bazı şeylerin iyi gitmediğini, AKP'nin kara kaşına kara gözüne hayran olmadığımızı (alıntı yapalım: "AKP bizim babamızın oğlu değil. Politikalarını beğenmemiz, desteklememiz, savunmamız da nedensiz değildi.") yani partizan bir tavır içinde destek vermediğimizi açık açık yazmıştım. Yine kartlarımı açık oynadım. O yazıyı şu notla bitirmiştim (yine bold):

"Not: Umarım kriz çığırtkanlığı yapmadığımızı, ama kötü giden şeylere de iyi gidiyor diyemiyeceğimizi yeniden belirtmek durumundayım. Seçim ekonomisi ve popülizm maalesef geri döndü. Önlem alınmazsa maalesef krize gidiyoruz. Bunun bazılarının yaptığı felaket tellallığı ile karıştırılmayacağını umuyoruz. "

Bir gün sonra yazdığım "Balık Hafıza" başlıklı yazımı da şöyle tamamlamıştım:

"Gerçekten 2001'de yaşananlardan hiç ders almadık mı? Ahmet mi cumbaba olacak Mehmet mi, bu kadar çok mu önemli? Yapısal reform için bize illaki ya "deprem" yahut da "kriz" mi lazım?" Tekrar, hatırlatayım, bu satırları yazdığımda ortalıkta politik kriz, cumhurbaşkanlığı seçimleri meselesi ve erken seçim kararı da alınmamıştı.

O günden başlayarak aslında AKP'yi körü körüne destekleyen bir yazı yazdığımı hatırlamıyorum. O günden bugüne, kişisel planda ne yaptığımı anlatayım izin verirseniz: Daha önce %100 olarak TL'de tuttuğum birikimlerimi 50-50 TL-Döviz pozisyonuna getirdim. Hadi daha fazla detay da vereyim: Daha önce %100 borsa'da tuttuğum tasarruflarımı, sosyal güvenlik reformunun aksaması üzerine 2006 ortasında 50-50 borsa-tahvil olarak değiştirmiştim. Ama 2007 Mart ayından sonra borsadan tamamen çıktım, şu anda 50-50 YTL(Hazine bonosu)-döviz (döviz portföyüm de 50-50 dolar-euro şeklinde) durumundayım. Bu arada açıkça itiraf edeyim: ben finansal piyasalarda kısa vadeli stratejilerden anlamam, kafa da yormam. Dolayısıyla da defansif bir strateji uygularım. Çok şey kazandırmaz, ama uzun vadede en azından önemli bir kayba uğramıyacağımı düşünüyorum. Bu konuda şimdiye kadar hiç kimseye tavsiyede bulunmadım, bu da bir tavsiye değildir. Sadece söylediklerimin lafta kalmadığını anlatmak için örnek verdim.

Son bir ayda ise "malum nedenlerle" ekonomi konusunda yazmayı bıraktım. Daha açık söylemem gerekirse, şu an içinde bulunduğumuz durumda ekonomik analizlerin anlamı olduğuna inanMıyorum. Kriz beklentimde bir zayıflama olmadı, aksine kuvvetlendi. Ancak son 6 yıldaki reformlar sayesinde 2001 benzeri bir ani çöküş değil, daha uzun vadede ama kritik sonuçları olan bir duraklama bekliyorum. Bunu kısaca yüzde 7'lerin üstünde olan yıllık ekonomik büyüme ortalamasının kademeli olarak yüzde 3-4 aralığına düşmesi olarak ifade edebilirim. Zaten iki ay önceki yazımda da kriz için 2008-2009 yıllarını işaret etmiştim. Bunda da şimdilik herhangi bir revizyon yapmayı düşünmüyorum. Bakalım 22 Temmuz seçimleri (eğer yapılabilirse) ne gösterecek?

Ekonomi yorumları yazmayı bıraktım, ancak politik yorumlarda ise partizan bir şekilde AKP'yi savunduğumu hatırlamıyorum. İnandığım, savunduğum "liberal demokrasi" yönünde dilimin döndüğünce yazılar yazmaya çalıştım. Hemen ilk başta alıntı yaptığımız okurumuzun "demokrasi adına AKP'yi savunan" zihniyetten şikayetini de cevaplandırayım:

1. demokrasi adına AKP'yi savunmuyorum,

2. AKP'ye rağmen liberal demokrasiyi savunuyorum. (Lütfen ilk "AKP'ye rağmen" ifadesini not ediniz.)

3. AKP var diye anti-demokrasiyi savunacak destekleyecek değilim.

4. Statükonun karşısında değişimi savunuyorum.

Daha önce bu blogda demokrasi üzerinde bir kafa karışıklığı olduğunu hissetmiş ama tartışmaya girmemiştim. Şimdi demokrasi (demokrasi derken liberal demokrasiyi kastediyorum) konusunda bir çift laf etmem gerekiyor. Sıkça iddia edildiğinin aksine (bu blogdaki yorumlarda da çok yapılıyor bu) demokrasi çoğunluğun azınlığa söz geçirdiği bir sistem değildir. Ama bugün Türkiye'de uygulandığı şekliyle azınlığın çoğunluk üzerine tahakkümü hiç değildir. Daha açık ifade ile, AKP'nin meşruiyetine göz dikenler ve eleştirenler AKP'nin yarısı kadar halk desteğine sahip olduklarını akıllarından çıkarmamalılar. Yani, AKP'nin meclis çoğunluğuna güvenip anti-demokratik uygulamaları ne kadar yanlışsa, muhalefet partilerinin asker dipçiğine güvenip anti-demokratik uygulamaları desteklemesi de o kadar yanlıştır. AKP aldığı kararlardan sorumludur, seçimlerde hesap verecektir. Ancak aynı şekilde asker-mahkemeler-YÖK-medya koalisyonuna arkasını yaslayan muhalefet de yaptıklarından sorumludur. Bu sorumluluk halkın iradesi tarafından denetlenebiliyor mudur? (Bu önemli soruyu cevaplamıyorum.)

AKP'nin meşruiyeti başka şeydir, AKP'nin anti-demokratik uygulamalara prim vermesi gibi hatalar ayrı şeydir. AKP meşru kurallar dahilinde mecliste çoğunluğu elde etmiş, hükümeti kurmuş, bir sürü karar almış, bir sürüsünü de alamamıştır. AKP'nin yanlış kararlar alması onun meşruiyetine zarar vermez. Eğer muhalefet, AKP'nin meşruiyetini sorgulayacaksa önce kendi meşruiyetini sorgulayarak işe başlamalıdır.

Liberal demokrasinin olmazsa olmaz koşulu azınlık hakları ve sivil özgürlüklerdir. Dil, din, renk, ırk gibi nedenlerle hakları gasp edilmiş bir tek kişi varsa orada demokrasiden bahsedemeyiz. Adı üstünde "temsili demokrasi"lerde kimse millet adına tek başına söz hakkına sahip değildir. Liberal demokrasinin ikinci şartı hukukun üstünlüğüdür. Yani kuralların kişilere uydurulması değil, kişilerin kurallara uymasıdır. Türkiye'de genel uygulama, kişilere özel kanunlar yönündedir. (örneğin bugün cumhurbaşkanının yetkileri aslında eski orgeneral Kenan Evren için hazırlanmıştır.) Üçüncü olmazsa olmaz şart, kuvvetler ayrılığı, yani yasama (kural koyucu), yürütme (kuralları uygulayıcı) ve yargı (kuralları denetleyici) birimlerinin birbirinden kesin bir şekilde ayrı olmasıdır. Bugün Türkiye'de bakanlar aynı zamanda milletvekilidir. Yani yasama ve yürütme ayrımı söz konusu değildir. Diğer birimlerin arasındaki ilişkiyi okuyucularımızın şahsi değerlendirmelerine bırakıyorum. Tabi burada --kağıt üzerinde olmasa bile-- pratikte dördüncü kuvvet olarak medyanın yer aldığını da hatırlatmakta fayda var. Medyanın halkın sözcüsü olmadığı (73 milyonluk ülkede en fazla satan gazete 500 bin civarında!), aksine devletçi bürokrasiden yana taraf olduğu (darbe şakşakçılığı), bunun için her türlü propaganda araçlarını seferber etmesi AKP'nin içine düştüğü durumdan daha vahimdir. Son olarak, demokrasilerin diğer olmazsa olmaz koşulu sivil hak ve özgürlüklerdir. Bu özgülüklerin arasında da ifade özgürlüğü vardır. (Hangi salak bunu dilimize düşünce özgürlüğü olarak çevirdi bilmiyorum. Ama herhalde, "istediğini düşünebilirsin ama ifade edemezsin" şeklinde uygulanan bir özgürlüğü de düşünce özgürlüğü diye tanımlamak yanlış olmasa gerek. )

Yazı buraya kadar. AKP'nin 4.5 yıllık bilançosunu, seçim tahminlerimi ve Ekonomi Turk okurları ile vedalaşmayı bir sonraki sefere bırakıyorum.

9 Yorum Var.:

Serhad dedi ki...

Veda kelimesini bu blogda duymayi sevmiyorum aslinda ancak sizlerinde hakli nedenleriniz var elbette.

Baris Bey sizin ekonomi yorumlarinda ki tarafsizliginizdan en ufak bir suphe duymuyorum. Zaten tarafsiz olmak adina yazilarinizda kullandiginiz veriler icin kaynakta gosteriyorsunuz. Eger sizin tarafsizliginizdan suphe edenler varsa bence onlar icin bir alt blog acin ve orada yalnizca veriler verin yorum yapmayin :)

Bu blogdan once benimde AKP hakkinda cok keskin goruslerim vardi ama artik daha sorgulayici bakabildigimi dusunuyorum. Bunun icin sizlere tesekkur ediyorum.

Veda kararinizi yeniden gozden gecirmenizi diliyorum.

serhad

VolkanS dedi ki...

Allah Allah!

Ya ne güzel yazıyorsunuz biz de okuyoruz nereden çıktı veda filan? ha çok zamanınızı alacak, çok paralı bir iş bulduysanız bir şey diyemem ama okuyucunun kalitesizliğinden yakınıp gidiyorsanız yanlış karar.

Siz şimdi yazacaksınız, okuyucuyu terbiye edeceksiniz, 5-10 yıl sonra bizim demokrasi ne cari açık ne bilen bir okuyucu kitlemiz olacak :)

VolkanS

T'Pol dedi ki...

Baris Bey,

Umarim blogu kisisel nedenlerle birakiyorsunuzdur. Sizi AKP sempatizani olarak itham edenler nedeniyle degil. Yazilarinizin bakis acima deger kattigini soylemeliyim. Emeginiz icin tesekkurler.

Demokrasi konusunda gorusumuz birebir ayni. Sadece ben bazen demokrasinin bizim memlekette islemeyecegi fikrine kapiliyorum:)Savasta her zaman guclu olan, yarista her zaman hizli olan kazanamasa da onlarin tarafini tumak gerekir gorusunden yola cikarak yine de gercek demokrasiye inanmak gerek...

Dr.Firma dedi ki...

Veda kararınızda en önemli etken eleştirilirse ,bizce bunu sakin kafayla tekrar değerlendirmelisiniz.

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Ben de Türkiye'deki Aziz Nesin'in iyimser tahmini ile %60 (miydi?), benim tahminimce %75-80 oldugunu düsündügüm, demokrasiyi savununca "demokrasi kisvesi altinda AKP yardakciligi yapma" ithaminda bulunan, gizli fasist, aptal dangalaklardan nefret ediyorum.

Siyasî yazmak akillilar yaninda bu aptallar sürüsüne de laf söylemek firsati veriyor, cünkü siyaset iktisat gibi somut rakamlarla desteklenebilecek bir sey degil. Siyaset üzerine yazinca gelen tepkilerin sigligi da bundan kaynaklaniyor.

Iktisat yazilariniz Türkiye'ye 2 gömlek büyük geliyor, siyaset yazilariniz ise 5 gömlek. Monthy Python videolu ya da Erdal Eren fotografli yazilarinizi kac kisinin ne kadar degerlendirebildigini saniyorsunuz? Dink davasinin isleyisine, gazetelerde dava ile ilgili haberler altinda yayinlanan yorumlara ve hepimizin bekledigi dava sonucunu düsünün meselâ...

O yüzden kendinizi bosuna hirpalamayin. Gelen yorumlara da fazla takilmayin. Sizin bir cekirdek okuyucu kitleniz var, tartisan, düsünen, o kitleye calismaya devam edin.

Cüneyt

Adsız dedi ki...

Barış Bey merhaba,

Aynı samimi fikirlere ayine aynı samimiyetle katılıyorum.

Sadece bir kaç kişinin saçmalamasıyla bizden ayrılmıyor olmanızı umuyorum ki sanmıyorum da!

Yapılan kötü şeyler eleştirildiği gibi iyi şeyler de söylenmelidir evet! İfade özgürlüğü konusunda da dibine kadar haklısınız! FAKAT bu milletin bunu öğrenmesi bana da uzak bir ihtimal olarak gözükmekte!

Sevgiler,
Ozge

Kansoy dedi ki...

Aslında yukarıda "çekirdek ve mütemadi okuyucu" diyebileceğimiz ve nicklerine bir şekilde aşina olduğumuz kişiler gitmemeniz yönünde sarfetmiş oldukları yazılara aynen katıldığım gibi eklemek istediğim belki "kişisel fayda veya toplumsal fayda" güdüsünden gitmeniz bizi kesinlikle üzecektir. Ancak bunun sizin kendi kişsel faydanız için olacağı daha açık ve nettir yani buraya harcadığınız zaman ile farklı şekilde değerlendirebilirsiniz ama toplumsal fayda bazında bu açıkcası hiç iyi olmaz.

ayrıca yazılan yorumlara gelince bilmiyorum eleştriler hatta bazen yanlış ithamlar da demokrasinin belli bir manada tezahürü değil mi ? yani bazen istemediklerimizi bişe işittiriyor ha buna ben şahsen katılıyormuyum elbette hayır ancak toplumsal fayda ve değişimi öncelik olarak alırsanız sizin katlanmanız gereken bir durum gibi geliyor ki bunun bazı meyveleride alınmamış değil. yani yukarıda bir okuyucu "artık daha sorgulayıcı oldum" demesi bence sizin ve bizim hoşumuza giden bir vakıa...bu ve benzeri vakıaların tekerrür etmesi için sizin de burda devam etmeniz gerekiyor... her ne kadar maddi manevi zararınıza olsada...

fatih kansoy

Adsız dedi ki...

Haydaaa! Ya oldu mu şimdi? Yani ağız tadıyla bir ekonomiyorumu okuyamayacak mıyız?

Sizin ağzınızn tadı kaçtıysa orası ayrı ama.. Korporatizmi, militarizmi savunanların şerrinden çekindiğiniz için gitmenizi aslında normal karşılıyorum ama üzüldüğümü de belirteyim.

Herkes böyle çekilirse halimiz ne olacak mirim? neyse hayırlısı

Mister No dedi ki...

"Benim tahminimce %75-80 oldugunu düsündügüm, demokrasiyi savununca "demokrasi kisvesi altinda AKP yardakciligi yapma" ithaminda bulunan, gizli fasist, aptal dangalaklardan nefret ediyorum"
Yukarıda tırnak içine aldığım laflar eleştiri sınırlarını aşıp sövmeye dönüşmüş. Demokrasilerde sizinle aynı fikri paylaşmayanlara karşı dangalak, aptal vs demek de var galiba. Bu sitede hakaret içeren yorumlara müdahale ediliyor. i. cüneyt için de aynı yönteme başvurulabilir.