Dani Rodrik ve Serbest Piyasa

Dani Rodrik devletin serbest piyasadan daha iyi bir is cikarabilecegini dusunen bir iktisatci (Iktisat nedir). Biz ise "el elin esegini turku cagirarak ararmis" sozune inanan bir iktisatciyiz. New York Times Rodrik hakkinda bir yaziyi gecen hafta yayinladi. Biz de Mankiw'in blogunda gorduk ve ilgilenen okuyucularimizi haberdar edelim dedik.

Hisse Yorumları   Küresel ısınma Karikatürleri  Pesimist Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir

6 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Turkiye'de buyumus olmasi hatta hala Turk vatandasi olmasi cok ilgimi cekti. Ekonomik fikirlerinden ziyade su cumlesine vuruldum:
“Like most Turks of my generation I thought I would end up doing engineering,” he said. But at Harvard, “a new world opened for me and I started to understand that the problems of underdevelopment were not technical problems in the sense of a lack of engineers or a lack of doctors. It was a problem of social organization.”
Bir muhendis olarak ne yazik ki katilmadan edemiyorum. Ne kadar yetenekli muhendisiniz olursa olsun, yetenegi degerlendirecek bir ekonominiz ve organizasyon yeteneginiz yoksa gelismeniz mumkun degil.

Adsız dedi ki...

Bravo Mehmet bey, önemli bir noktaya değinmişsiniz.

Anlayış çok önemli, ülkenin ekonomik ortamı çok önemli. Ben işletme okuyorum boun'da.
Boun iyi üniverstelerimizden biri ülkemizin ama hala ona rağmen bi çok yönden çok çok eksik,özelliklede öğrencilere dünyaya bakış konusunda verilmesi gerekenler açısından.

Ben bütün toplumu bırakıp bölüm arkadaşlarıma bile bazen baktığımda hayret ediyorum.
Belki uzatmış olacağım ama bölüm arkadaşlarımı üçe ayırıyorum ben. Tüccar zihniyetliler; bunlar herşeyin alla satla olacağına inanan, her şeyin sosyallikle hallolacağına gruplar, bilgiye inanmayan teknolojinin gücünden anlamayanlar, bunlar esnaf türkiyenin gelecekteki esnaf amcaları.(Bunların hali bence kötü)
Bi grup var mühendis-muhasebeci gibi düşünenler.Bunlar genellikle olur yada olmaz diye düşünür.Yani tekniğin kuralın herşey olduğunu düşünür yani gri alanları pek göremez, bunlarda geleceğin paperwork içinde kaybolanları.(Bunların halide çok iyi sayılmaz bence)

Böyle bi bölümde bile çok az arkadaşım var gerçekten esnek düşünen, durum analizi yapabilen ve evet bu cocuğun geleceği gerçekten çok iyi diyebileceğim.
Şimdi mezun olmaya yakın, sürekli aklıma bi insanı yada grubu yada ülkeyi rekabetçi yapan, başarılı kılan nedir? sorusu akla geliyor.

Sorunun cevabı çok uzatılabilir ama kısaca bir dünya insanı, dünya devleti olmaktan geçiyor bence. Bu hedefe nasıl ulaşırız dersek, değişime ayak uydurup anlayışımımızı, yaklaşımımızı ve felsefemizi değiştirip, dünyaya uydurabilirsek ulaşırız gibime geliyor.

Eflatun

Adsız dedi ki...

ekonomix bey,

kimsenin eşşeğini kaybetmediği, "herkesin kendi eşşeğine sahip çıktığı bir dünya" beklemek beyhude bir uğraş mı?

yoksa böyle bir dünya(herkesin kendi eşşeğine mazeret bulmadan, sınırlarını sürekli zorlayarak sahip çıktığı) kaçınılmaz olarak var olacak (eşşeğini aramayı başkalarına bırakanların yok olacağı)olan "gerçek bir dünya" mı?

saygılar

Adsız dedi ki...

“Like most Turks of my generation I thought I would end up doing engineering,” he said. But at Harvard, “a new world opened for me and I started to understand that the problems of underdevelopment were not technical problems in the sense of a lack of engineers or a lack of doctors. "

Yukarıdaki ifadeye katılsam da, eksikliğimiz sadece aşağıdaki değil. Daha doğrusu asıl eksikliğimiz o değil.

"It was a problem of social organization.”

Bizim eksikliğimiz iddiamız olmaması. Osmanlı'yı batıyı küçümsedi diye eleştiriyoruz ama batı en berbat zamanlarında bile kendisi dışındakileri barbar olarak görmmeye devam etti.

Bizim uluslararası alanda bir iddiamız yok. Tüm çabamızı bir varolma mücadelesine indirgemiş durumdayız. Ulusalcı moronlar en başta geliyor bu algılamada. Bilinçaltlarında ülkemize yönelik müthiş bir güvensizlik var.

Kendi adımıza takipçisi olacağımız iddialarımız olmadığı müddetçe doğruyu bulamayacağız. Doğru sosyal organizasyonu kuramayacağız. Hiç bir şeyi doğru olarak yapamayacağız. İddiası ve hırsı olmayan bireyler kendi hayatlarında başarılı olamıyorken, nerde devletler...

Blog Sahibi dedi ki...

Bizim beklentimiz vergilerin sifirlanmasi degil, devletin mumkun oldugunca kucultulmesi. Problem herkesin baskasinin parasini baskalarindan cok daha iyi harcayabilecegini dusunmesinde.

Boyle bir beklenti icerisinde olmak saflik midir? Bir bakima evet, cunku dunyadaki genel trend vergilerin artmasi ve devletlerin buyumesi yonunde. Bir bakima da hayir cunku vergileri azaltan ve yuksek buyume oranlarina ulasan ulkeler de var.

Adsız dedi ki...

Rodrik son yıllarda bu “kalkınma için devlet müdahelesi gereği” konusuna gerçekten de fazla taktı ve açıkçası yazılarını da okursanız oldukça saçmaladığını görürsünüz. Kendisinin devamlı yaptığı gibi basit cross-country studies yaparsanız gerçeğe değil, anlamsız genellemelere varırsınız ki, her ülkenin ekonomik ve kültürel altyapısı farklı olduğu için bu genellemelerden doğru bir “economic policy” yaratma imkanı olmaz.

Yazıdaki en saçma anekdot da şuydu: “Mr. Rodrik still credits Turkey’s effort to support less-efficient domestic manufacturers for his good start in life.” Korumacı politikalar sayesinde tükenmez kalem üreten babasının palazlanmasıyla Amerika’ya gitmiş. Ne güzel. Keşke devlet bugün de kendisinin savunduğu korumacı politikalara devam etseydi de, hepimiz Amerika’ya gitseydik!

Yazının sonunda abisinin kalem ithalatı yaparak işleri düzeltmiş olması da çok duygulandırıcıydı yani. Ya sormazlar mı adama, neredeyse 1996 gümrük birliğine kadar koruma altında olan bir sektörde elde ettikleri “surplus” karlarla biraz teknoloji geliştirip bugünün dünyasında daha rekabetçi bir yerde olamazlar mıydı yani? Demek less-efficient manufacturers koruma altında kaldıkları sürece less-efficient olmaya devam ediyorlar!