Yunanistan kamu borcunun yüksekliği sebebiyle ekonomi tarihinin en ciddi krizlerinden biri ile karşı karşıya. Ülkede işsizlik oranı ve faizler epey yüksek seyrederken halkın politikacılara hiçbir güvenlik kalmadı ve meydanlar eylemcilerle dolu. Muhalefet partisinin erken seçim için bastırdığı ülkede iktidar da diğer AB ülkelerine karşı krizin faturasını hafifletebilmek için son kozlarını oynuyor.
Yunanistan’ın borçlanmadaki sorunu yeni bir şey mi peki? Hayır. Stratfor adlı küresel istihabarat kurumundan Louisa Gouliamaki bu konuyla ilgili çok önemli bir analizde bulunuyor. Yunanistan borçluluğuna tarihsel perspektiften bakılan bu araştırmaya göre, ülke Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazandığı 1820 yılından beri borçlu. O zamanlardan bu zamana değişen ise gelişmiş ülkelerin Yunan borçlarını finanse etmekteki isteklerinin değişimi. Şimdi bu istekteki değişimin evrelerine kronolojik bir bakış açısıyla bakalım.
Yunanistan bağımsızlığı kazandığında onu ilk olarak destekleyen ülkeler Büyük Britanya ve Fransa oldu. Sebebi ise açıktı. Bizim de tarih müfredatımızda çok yer edinmiş olan “Rusların sıcak denizlere inme isteği”. Bu amaç için Osmanlı İmparatorluğu’nu kullanamayacak olan Batı Avrupalılar Yunanistan’ın bağımsızlığına büyük önem verdiler. Bunun için yapılması gereken askeri mücadeleyi finanse ettiler, sonunda amaçlarına ulaştılar ve kendi stratejik hedeflerine hizmet edebilecek bir Yunanistan, borçlu olarak dünyaya geldi. Yunanistan bir krallık olarak Great Powers adlı üçlü grup (Britanya, Fransa ve garip gelebilir ama Rusya) tarafından bir anlamda korumaya alındı, Bavyera Prensi Otto Yunanistan’ın ilk kralı oldu ve yine Bavyera’dan Maliye Bakanı Josef Ludwig von Armansperg “troika” adlı grubuyla bu yeni krallığa danışmanlık vermeye başladı (“Troika” ismi bugün IMF, AB ve ECB yetkililerinin Yunanistan için oluşturduğu heyete de veriliyor). Hikayenin devamında ise Balkanlarda kalıcılığını sürdürmek isteyen Yunanistan’ın Osmanlı ile yapacağı savaşların masraflarının yine Great Powers tarafından finanse edildiğini görüyoruz. Daha sonra ülkenin inşası için verilen krediler var ki bunlar seçkin Yunan tüccarlar aracılığıyla tarımla uğraşan kesime kullandırılmış ve nihai borçlu düşük gelirli tarım kesimi olmuş.
19. yüzyılın sonuna doğru çöküşe emin adımlarla ilerleyen Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanılacak önemli bir Balkan ülkesi olan Yunanistan, tekrar Batılı devletlerin ilgi alanına girdi. Büyük Britanya ve Almanya’nın güçlü bir Yunan ordusu kurmak için o dönem yaptığı finansmanlar tarihi bir sır değil, tabi yine borçlanan Yunanistan. 1893′te ise Yunanistan devleti iflas ediyor, zaten o zamana kadar iktisadi bağımsızlığını tam olarak kazanamamış olan ülkenin borçları yabancı devletlerin oluşturduğu bir komite tarafından yönetilmeye başlıyor. Tabi 20. yüzyıl başında yaşanan felaketler -Dünya Savaşı ve 1929 Krizi- ve buna bağlı olarak ülkeye ilgisi azalan dış güçlerle birlikte sürdürülmeyen borçlar 1932′de tekrar iflas etme sonucunu doğuruyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan berbat durumda çıkan Avrupa devletlerinin Yunanistan ilgisi çok azalmış durumda. Öyle ki eskisi kadar emperyal olamayan İngiltere, Yunanistan ile olan finansal ilişkisini 1947 yılında tamamen bitiriyor. Yalnız bu kez daha uzaktan bir dost başka bir amaç için ortaya çıkıyor. Soğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin (dolayısıyla NATO’nun) Yunanistan’a komünizm ile savaşta bir üs rolü biçtiğini görüyoruz. Yunanistan’ın 1981′de Avrupa Birliği’ne birliğe katılan onuncu ülke olarak tam üye olmasına dair pek çok olayın arkasında ABD’nin desteği var. Tabi her güzel şeyin (!) sonu olduğu gibi bu desteklerin de bir sonu var, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte, yani 1990′lı yıllardan itibaren Yunanistan’ın IMF ile ilişkisinin sıklaştığını, ve son olarak gelişmiş ülkelerinin (yeni Yunanistan’ın finansörlerinin) krizinin Yunanistan’da ekonomik bir apokalipse dönüştüğünü görüyoruz.
Sonuç olarak, Yunanistan’ın borç sorunu yeni bir şey değil, ülke kuruluşundan beri yüksek borçlara sahip. Tek sorun ülkenin geçmişe göre Batı çıkarlarına hizmet edecek stratejik konumunu yitirmesi ve bunu öngörüp gerekli adımları atmamış olan politikacıların varlığı. Bugün de Başbakan Yorgo Papandreu‘nun partisinden istifa eden milletvekilleriyle hükümetin artık topun ağzında olduğunu ve muhalefetin erken seçim istediğini görüyoruz. Siyasi atmosfer bu kadar gergin, halk da sokaklardayken ülkenin geleceğinin ne olacağı büyük bir soru işareti.
Read More!