Hukuk ve Hayat

Ülkede hukuk olmazsa ekonomik hayat ilerlemez. Bu benim en temel savlarımdan birisi. Hangi ülkede mülkiyet güvence altında, hangi ülkede kişiler serbestçe sözleşme yapabiliyorlar ve sözleşmenin hükümleri icabında kanunla yerine getiriliyor-getirtiliyor, hangi ülkede oyunun kuralları önceden belli ve bu kurallar sıkça değiştirilmiyor, en azından değiştirilmesi toplumda tartışılarak ve önceden belirli prosedürlerle bağlı, o ülke ekonomik olarak da daha gelişmiş oluyor.
Not: Yazı beklediğimden uzun oldu. Vaktiniz varsa devamını okuyun.

Singapur gibi, Hong Kong gibi ülkeler ise zaten tamamen hukuk devleti olmalarından kaynaklanan bir gelişime sahipler. Hinterlandlarındaki hukuka saygısız ülkelerin kaynaklarından da faydalanarak zenginleşiyorlar.
Hukuk devletinde bürokratların, siyasi elitlerin hesap verebilirlikleri artıyor, devlet yönetimi de daha düzgün işliyor. En kötü ihtimalle siyasetçiler seçimler eliyle değiştiriliyor. (burada bir parantez açıp dün sabah çocuk gibi ABD'de seçimle iktidar değiştiği için sevindiğimi belirtmeliyim. Debate'ler yapıldı, paraalr harcandı. Ama seçimle, kan dökülmeden iktidar el değiştirdi. Hayatımda sanırım ilk kez kalbimden "yaşasın cumhuriyet" demek geçti) Hukuk devletlerinin ekseriyetinde demokrasi işliyor. Demokrasi ile hukuk, demokrasi ile ekonomik gelişmişlik arasında bariz bir korelasyon var. Buradaki ekonomik gelişmişliği sadece GSYİH veya Kişi başına GSYİH olarak almayınız rica ederim. Kuveyt'i kalkınmış ülkelerden biri olarak görmediğimi sanırım anlamışsınızdır.

What is Insider Trading Anomaly
Recent Academic Studies on Insider Trading
How to Profit Legally From Illegal Insider Trading
Insider Trading in Germany
Inside Information About the Massive Insider Trading Probe
Insider Trading Returns
Definition of Insider Trading
Is Insider Trading Legal?
How Insiders Use Private Information and Don’t Get Caught?
SEC Regulation on Insider Trading: Section 10b

Hukuka olan ihtiyacımızı sık sık gündeme getirmek gerekiyor sanırım. Bu ülkede Aydın Doğan, çoğunluk hisseleri kendinde olsa da azınlık hisseleri borsaya kote olan gazetelerini, kendi özel başka işleri için kullanıyor, SPK seyrediyor. Devlet Halka açık bankalarından bir gruba medya devi satın alması için kredi veriyor, SPK seyrediyor. Bunlar göze görünenler. Halka açık şirketlerin bu tarz işlerde sık sık kullanıldığı aşikar, ama kimsenin bir şey yaptığı yok.

Bunlar bir yana, geçmişimden iki örnek vererek hukuk'un olması gerektiği başka bir alana, olağan günlük hayatımıza lafı getirmek istiyorum:
Ben 10 yaşındayken kırmızı bir bisikletim vardı. Bu bisikletimi bir asker çocuk istedi, vardır ya "bi tur biniyim mi" diye. Daha bisiklete binme hevesine doyamamış bir köylü çocuğu delikanlılığında 1.5 yıllığına askere almanın filan gereği, oluru olmazı bir yana, verdim bir tur binsin diye. Sokakta bir tur attı, geldi. Sonra diğer bir arkadaşı bindi. Çok sevinçliydiler, ben de ortak oldum sevinçlerine. Kim bilir belki de özgürlüğün kokusunu almışlardı, oydu sevindikleri. 3. çocuk turunu tamamlayamadı. Yaklaşık 5 dakika geçti ve gelmedi. Arkadaşlarıyla beraber beklerken orta yaşlı, askerlerden daha değişik kıyafetli (subaymış, sonradan öğrendim) birisi bana gelip komutan seni çağırıyor dedi ve içeriye girdim. Askerlerin bisikletle gezdiğini gören komutanın komutanı bisikletin sahibini bulun getirin demiş. İçeri girdiğimde bana bağırdı. Korkudan altıma işedim. "Bir daha buralarda bisikletle gezersen bisikletini alırım bir daha da vermem" dedi. Bisikletimi alıp zor zekat kaçtım, anneme ağladım. Bir ege kasabasında değil de Güneydoğu Anadolu'da olsaydık başıma ne gelirdi, bilmiyorum. Ben altıma işerken oradaki gariban askerin başına ne geldiğine de dikkat etmedim. Ben bisikletime üzülürken sanırım o çocuk askerliğinin yanmasından veya daha beterinden endişe ediyormuştur. Ordumuzla ilk tanışmamın böyle olması pek tabi ki şanssız bir başlangıç oldu. 10 yaşındaydım. Ordu, bisikletimi elimden alabilecek güce sahip olan komutanların komutanlarının olduğu yerdi. Ben ise sadece altıma işeyebilirdim.

Bundan yaklaşık bir yıl sonra bir gün arkadaşlarımla top oynarken 24-25 yaşlarında kavruk bir oğlan gelip bana bütün golleri yemeyi şart koştu (evet küçükken ben hep kaleciydim) Saçma değil mi neden yiyeyim ki bütün golleri. Olmaz diyemedim, ama golleri de yemedim zira adam defolup gitmişti (aslında yeterince de gol yemiştim :) ). 20-25 dk kadar sonra geri döndü, arkadaşlarına skoru sordu. sonra bana doğru sinirli bir şekilde koşmaya başladı. Her mantıklı insanın yapacağını yaptım: kaçtım. yaklaşık 2 km kadar ilerledikten sonra bir yay çizderek adamı geride bıraktım ve arkadaşlarımın yanına geri döndüm. Arkadaşlarım bana onun mahallenin tanınan sabıkalısı olduğunu, bir adam bıçakladıktan sonra içeri girdiğini, ve daha yeni çıktığını, ondan kaçmamam gerektiğini, çünkü kimseyi öldürmediğini,sadece bacaktan bıçakladığını, eğer kaçarsam sinirini alamayıp evimi bulup aileme bir kötülük yapacağını söylediler. Ne yapacağımı bilemedim. Polise kaçsam ne olacaktı ki? Azılı suçlular içerideyken salıveriliyorlardı! Bize de onların insafına kalıyorduk. Yanıma geldi, neden gol yemediğimi sordu, bıçağını çıkardı. ben kurbanlık koyun gibi bıçaklanmayı beklerken oradan geçmekte olan ülkü ocağı başkanı yanımıza gelip bana halimi hatrımı sordu. Devletten korkmayan bu adam ondan korktu ve bıçağını cebine sokup, bir daha o arazide top oynamamaı salık verdikten sonra gitti. 2 hafta sonra kaçırılan 6-7 yaşlarındaki bir kız çocuğunun cesedi evinde bulundu. Halk adamı linç edemeden Sinop'a götürüldü. Yargılanırken içeride sanırım gardiyanlar tarafından öldürüldü. Eğer öldürülmeseydi Rahşan affıyla dışarı çıkacak, yine memleketimdeki kız-erkek çocuklarının başına musallat olacaktı.

Bu iki örnek, Türkiye'de hukuksuzluğun ben küçükken de var olduğunun ispatı. İlki malımızın, ikincisi canımızın devlet güvencesi altında olmadığını, bilakis onun bazen tehdit olduğunu gösteriyor.

Bu yazıyı yazma sebebim son günlerdeki olan olaylar. 13-14 yaşındaki kızlara tecavüzler, ailelerinin tacizleri, vs. Halk adaleti devletin vermediğini gördüğünde de kendisi vermeye kalkıyor. Malum kişi raporla dışarı çıktı, bugün 11 yaşındaki kızına tecavüz eden başka bir adamın kızı "zeka özürlü olduğu" için zarar görmediğine hükmetmiş başka raportörler. Bu devlet neden var eğer adaleti ülkü ocağı reisleri ve hukuk dışı-vicdan içi çalışan gardiyanlar verecekse? Adalet vermiyor, şeker üretiyor, bankacılık yapıyor!

Ekonomik alanda olsun, sosyal hayatta olsun hukuk, devletin olmazsa olmazıdır. Adalet Mülk'ün (devletin) temelidir. Bu temel Türkiye'de çatırdamaktadır. Bu temel düzelmeden de ne ekonomik ne de sosyal kalkınmadan söz edilebilir. Doğan Holding'e SPK'nın dur diyeceği gün, sokakta azılı katillerin elini kolunu sallaya sallaya gezinemeyeceği günle aynı gündür. Biri olmadan diğer olmaz - olamaz.

Obama ABD başkanı oldu, ABD halkına bir umut ışığı doğdu. Acaba bizim için de umut doğacak mı yoksa ikinci hazreti bir Hazret-i Ömer mi bekleyeceğiz mesih bekler gibi?

12 Yorum Var.:

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Cok güzel bir yazi olmus tebrik ederim. Ayni seyleri iki gün önce muhtelif basinda cikan bir haberi okuyunca ben de düsündüm:

http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=134398,3&tarih=04.11.2008

Oglan müstakbel doktor kizi askina karsilik vermedigi icin 47(!) yerinden bicakliyor, savci müebbet hapis isterken mahkeme üstüne üstlük saka gibi bir "geleceği üzerindeki olası etkilerini" düsünerek net 17 yil veriyor.

Icimden bu haberi okuyunca önce okkali bir küfür savurdum, sonra cok üzüldüm. Kendi ülkemde, adalet mefhumunun bu derece icinin bosaltilmis olmasina cok üzüldüm.

Maalesef böyle.

Dane dedi ki...

Et kokarsa tuzlarsın.Ya tuz kokarsa ne yapacaksın.Maalesef durmumuzun özeti bu sanırım.

Unknown dedi ki...

Yıllardır söylediğim birşey var. Türkiyede güvenlik yok. Güvenlik insanların en büyük ihtiyacı. Güvenlik uğruna inanın demokratik haklarındanda vazgeçebilir insanlar. Ülkü ocakları başkanının yanındaki delikanlıyla pazadaki bir esnafı döğdüğünü görmüştüm, sarkıntılıkmı yapmış ne. Bu partinin bu kadar oy almasını da buna bağlıyorum.
4.yıldır gece 1-2 sularında yüksek sesle müzik çalarak geçen bir araba var.içinde gençler yıllardır hiç kimse dur diyemiyor. Yukarıdan tuğla demir vs atmayı bile planladım.
Çözücü diye bir TV dizisi yazmayı planlıyorum. Ters yola girenleri, çürük satan esnafı, gürültü yapanları sopa ile yola getiren bir kahraman olacak. Evime giren hırsızı rahatça vurabilmeliyim diye düşünüyorum. Faşizim hiç bir şeydir. güvenlik her şeydir. güvenlik olmadan özgürlüğü naapıyım.

Unknown dedi ki...

Yıllardır söylediğim birşey var. Türkiyede güvenlik yok. Güvenlik insanların en büyük ihtiyacı. Güvenlik uğruna inanın demokratik haklarındanda vazgeçebilir insanlar. Ülkü ocakları başkanının yanındaki delikanlıyla pazadaki bir esnafı döğdüğünü görmüştüm, sarkıntılıkmı yapmış ne. Bu partinin bu kadar oy almasını da buna bağlıyorum.
4.yıldır gece 1-2 sularında yüksek sesle müzik çalarak geçen bir araba var.içinde gençler yıllardır hiç kimse dur diyemiyor. Yukarıdan tuğla demir vs atmayı bile planladım.
Çözücü diye bir TV dizisi yazmayı planlıyorum. Ters yola girenleri, çürük satan esnafı, gürültü yapanları sopa ile yola getiren bir kahraman olacak. Evime giren hırsızı rahatça vurabilmeliyim diye düşünüyorum. Faşizim hiç bir şeydir. güvenlik her şeydir. güvenlik olmadan özgürlüğü naapıyım.

Kubilay dedi ki...

Hepimizin içinde bir dexter var sanırım :))

Unknown dedi ki...

Bir dusuncem var. Bu hukuksuzluk ortami ekonomimizin verimsizligi ile gobekten bagli. Adalet malum ocaklar vs. gibi 3. parti kisiler tarafindan saglanmaya basladikca insanlar arasinda Aga-Kole iliskisi dogmaya basliyor, iki insan arasindaki ekonomik iliskinin onune geciyor. Turkiye'de pek sik rastlanan para vermeyen ama elemaninin basi sikisti mi, elinden tutup ne gerekiyosa yapan patron modeli buna guzel bir ornek, sahsi fikrim.

su Dexter mevzuguna gelince, tabiki benim de hayalim bir gun elime ... alip, tecavuzculerin, dokunulmaz dolandiricilarin, vergilerimi calanlarin, ...

milleplateaux dedi ki...

Singapur'la ilgili gözlem çok doğru, bu ülkenin gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri cezalar bazen çok ağır olsa da oldukça sağlam ve hızlı işleyen bir hukuk sistemine sahip olması. Singapur'da bir çocuk tacizcisi 25 sene hapis cezası alıyor ve bununla ilgili haberi okuduktan sonra biliyorsunuz ki bu adam 25 sene hapis yatacak, daha az değil. Singapur'da "bir an kendini kaybedip" kuzenini öldüren bayık adamları pop star yarışmalarında göremezsiniz zira 2000'li yılların başında Singapur'da adam öldürmüş olup da (kendini savunma amaçlı değilse) şu an hayatta olan biri yok. Ben ölüm cezasına karşıyım ama adam öldürmenin uygulansa çok caydırıcı bir cezası var, müebbet hapis, Türkiye'de o bile uygulanmıyor.

Hukuk ile ekonominin birebir ilişkisi bu ülkelerde daha açık görülüyor. Bir kişi veya şirket, güç kullanarak, vergi kaçırarak ve sürekli affedilerek, rüşvet vererek önünüze geçemiyor. Kaçakçılık ve korsan ürün olmadığından, ekonomik etkinlik, iş ve vergi geliri yaratan şirketler, kayıtdışı ile avantajsız bir şekilde rekabet etmek zorunda kalmıyor. Bu durumda hem her alışveriş vergi geliri ve iş yaratıyor, hem de varlıklı olmak için çok çalışmaktan ve yaratıcı olmaktan başka bir yol kalmıyor. Bu ortam tembel veya statik olmaya izin vermediğinden insanlar daha çok çalışıp, daha çok ekonomik faaliyet yaratıyor. Bireysel güvenlik üst seviyede olduğundan insanlar ekonomik geleceklerine daha rahat odaklanabiliyor, genç yaşta hukusuzluk kurbanı olup canlarını, mallarını kaybetmiyorlar.

milleplateaux dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
milleplateaux dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ulas dedi ki...

Sayın denememeler, kaygılarınızı paylaşıyorum. Şüphesiz hukuka, kanunlara saygının olmadığı bir ülke çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkamaz. Böyle bir ülke toplum yaşamının gereklerini ve düzenini hiçe sayan medeni olmayan insanları yetiştirir.

Bunun dışında güvenlik-özgürlük arasında dengenin kurulması gereklidir. Türkiye bu dengeyi bir türlü sağlayamamaktadır. Sizlerin de kabul ettiği gibi güvenlik sağlanmadan özgürlük mümkün olmuyor. Bu ülkenin ulusal güvenliği ile ilgili AB tarafından dayatılan kararları bu minvalde daha dikkatli bir biçimde düşünülmesi gerekmektedir. Yabancıların değil de bu ülkede yaşayan insanların özgürlük-güvenlik dengesini kendi kararlarıyla sağlayabilmeleri dileğiyle...

Alttaki linkte çoğunuzun hakkında hüküm kestiği Ergenekon davası ile ilgili hukuka saygısızlıklar dizisini bulacaksınız.

http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7906

Kubilay dedi ki...

sayın Ulaş, haklısınız, zannımca Ergenekon davasında da hukuk zorlanmaktadır. Ergenekon sanıklarının hukuk istemeleri gibi bir ironi de elinde şu anda iktidar olanlara bir ders olur umarım. hukuku çiğneyen insanların da bir gün hukuka muhtaç olmaları muhtemeldir savının en net ispatı şu anda ergenekoncular.

ulas dedi ki...

Sayın denememeler siz de aynı yanlışa düşüyorsunuz, dediğiniz gibi onlar sanıklar, niye hemen hüküm kesiyorsunuz ve hukuku çiğneyenler diyorsunuz, bakalım dava görülsün, hükme göre karar verelim. Kaldı ki bu davadan çıkacak hüküm bazılarını ilgilendirmiyor bile. Onları ilgilendiren bu dava sürecinde devletin biçimini, nüvesini değiştirmek... Çok güzel bir psikolojik harp örneği var önümüzde. Derin devleti aklamak ister gibi bir psikoloji ile ün kazanan Kurtlar Vadisi, bugün oluşturulmak istenen yeni derin devletin hizmetinde iş görüyor. Kurtlar Vadisi Terör ne diye yasaklanmıştı, düşünün. Peki o gerekçelerin bir kısmı hala devam ederken, diziye RTÜK'ün işleri kapsamında hiç bir yasak getirilmemesine ne demeli. Burada yasaklarımı savunuyorsun demegojisi yapmayın, sadece uygulama çarpıklıklarını anlamaya çalışın. Yeni derin devlet kimden oluşuyor? Son dönemdeki Polis-jandarma tartışmalarına KV gözünden bakın. Jandarma Binbaşı ne yapıyor? İskender'e komutanım çekiyor, hapisten tutukluyu kaçırıyor. Kurtlar Vadisi'nin ilk dizisi ile Terör'de bunları görmek mümkün müydü? O zaman bu değişimin sebebi nedir? Sadece farkılığın arkasında yatan olguyu anlamanızı istiyorum, burada doğru ve yanlışlığı tartışmıyorum.