Son numara

Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerine ilişkin paketin referanduma sunulmasına geçit veren son kararı ile biraz şoke olan anti AKP cephesinin bu konuda geliştirdiği son numarayı Enis Berberoğlu'nun bugünkü yazısını okuyunca öğrendim. Biz demokrasilerde çareler tükenmez diye bilirdik, meğer quasi-demokrasilerde(¹) de çareler tükenmiyormuş. Berberoğlu'nun ve de kendisine kılavuz olarak aldığı Galatasaray Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Anayasa Hukukçusu Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu'nun iddiasına göre, bir yasama döneminde sonuçlandırılmayan kanunlar kadük olacağı için anayasa değişiklikleri referanduma sunulamazmış. Dolayısıyla eğer Türkiye'de gerçekten hukuk var ise YSK'nın (Yüksek Seçim Kurulu) referandumun yapılamayacağına karar vermesi gerekirmiş.

Ben Anayasa'nın neresinde böyle bir şey yazıyor diye epey bir baktım ama bulamadım. Sonunda Vatan Gazetesi'ndeki şu haberden bunun Anayasa'ya değil TBMM İçtüzügü'ndeki bir maddeye dayandırıldığını anladım. Bu konunun öyle hukuksal açıdan açık bir durum olmadığını da öğrendim. Bir kere burada anti AKP cephesinin vardığı sonuca varmanız için TBMM İçtüzüğü'nü Anayasa'nın üzerine koymanız gerekiyor. Ayrıca TBMM'de görüşmesi bitmiş ama yürürlüğe girmesi referanduma kalmış bir kanunun kadük olarak kabul edilip edilemeyeceği de çok açık değil.

Anti AKP cephesinin bu son numarasını öğrenince benim sadece ağzım açık kaldı. Fakat öyle tahmin ediyorum ki YSK üyelerinin başından aşağı kaynar sular dökülmüş olmalı. 367 kararından önce Anayasa Mahkemesi'nin nasıl tehdit edildiğini hep beraber gördük. O tehdide boyun eğen Anayasa Mahkemesi son kararıyla durumu 1-1'e getirmeye çalıştıysa da yıpranmaktan kurtulamadı. Şimdi benzer tehditlerin YSK'ya yöneleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Belki de bu yüzden olacak bugün YSK'dan 21 Ekim'de yapılacak referandum hazırlıklarının başladığına dair bir haber basına uçuruldu. Fakat bu iş anti AKP cephesinin kafasına bir yatarsa, bu haber YSK'yı baskıdan kolay kolay kurtaramaz.

Bu arada yukarıda sözünü ettiğim Vatan Gazetesi'ndeki haberden cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da işlerin epey karışık olduğunu anladım. Herkes 22 Temmuz seçimleri sonrasında kurulacak yeni meclisin ilk işinin yeni cumhurbaşkanını seçmek olacağını sanıyordu. Meğerse Anayasa'da bu konuda da açık bir hüküm yokmuş. Sanırım 1982'de Anayasa'yı yazanlar bu kadar kolaylaştırıcı unsurla cumhurbaşkanının seçilmesinin garanti olduğunu düşünmüş, birgün birilerinin 367 gibi bir hokkabazlığı icat edip bu seçimi imkansız hale getireceğine pek ihtimal vermemişlerdi. O yüzden de cumhurbaşkanını seçemeyen meclis dağılır hükmünü zorlayıcı bir unsur olarak Anayasa'ya koymakla beraber, yeni seçilecek meclisin ilk işi cumhurbaşkanını seçmektir diye bir hüküm koyma gereğini duymamışlardı. Herneyse, şimdi Anayasa'da bu yönde açık bir hüküm bulunmadığını görenler yeni meclisin 21 Ekim'e kadar top çevirerek yeni cumhurbaşkanını seçmek için referandumun sonucunu bekleyebileceğini öne sürüyor. Beni bu haberde en çok eğlendiren kısım ise bu şekilde Recep Tayyip Erdoğan'a cumhurbaşkanlığı yolunun açılacağını düşünerek titreyen anti AKP cephesinden Sabih Kanadoğlu'nun "Kimse şeytanın aklıma gelmeyecek şeyleri aramasın" şeklindeki açıklaması oldu. Yine şeytanın aklına gelmeyecek bir şey olan şu 367 numarasını icat edip de işlerin bugünkü noktaya gelmesine vesile olan kimdi peki hatırlayanınız oldu mu? Kanadoğlu'nun cümlesindeki imla hatasına da ayrıca dikkat edin.

(¹) Quasi-Demokrasi: Demokrasi benzeri.

2 Yorum Var.:

Londradical dedi ki...

hi, nice blog

ekşi iktisat dedi ki...

basbakan aksam'a uzlasiriz demis. hadi bakalim...