Kıssadan Hisse

Ali Rıza Bey ve Ayşe Hanım Teyze Anadolu'nun orta karar bir yerleşim merkezinde küçük ve orta boy bir işletmenin patronudurlar. İşler pek iyi değildir, ama pek de kötü değildir. Ancak bu beldede işsizlik sorunu önemli bir sorun haline geldiğinden, toplumsal duyarlılıkları üst seviyede olan Ali Rıza Bey ve Ayşe Hanım Teyze kafa kafaya verip "ne yapabiliriz" sorusu üzerine kafa yorarlar.

Önce daha merhamet bazlı düşünen Ayşe Hanım teyzemin aklına bir fikir gelir. Der ki Ali Rıza Bey'e: Şu anda çalıştırdığımız her 10 kişiye ödediğimiz ücreti yüzde 10 azaltıp ekstra bir kişiyi işe alabiliriz. Ali Rıza Bey önce çekimser kalsa da bir düşüneyim der, çok güvendiği ekonomi profosoru Profosor Doktor Güngören Çokbilmiş'e danışır. Prof. Çokbilmiş, aynı zamanda işçi dostu bir köşe yazarıdır. Bu yüzden işçilerin ücretlerinde kısıntıya gitmenin tipik bir kaptilaist numara olduğunu, emperyalizmin bu tarz numaralarına kanmaması gerektiğini Ali Rıza Bey'e anlatır. Ali Rıza Bey, Ayşe Hanım Teyze'nin bir anda emperyalist ve kapitalist olmasına pek ihtimal vermez ama Çokbilmiş hocanın bir bildiği vardır der, evinin yolunu tutar.

Ertesi sabah Ayşe Hanım Teyze'ye konuyu anlatırken alternatif de bulmuştur. Kapı komşusu Hüsamettin Bey'den borç alınacak, bu borçla işyerine yeni eleman alınacak, zamanla da borcu faiziyle birlikte geri ödeyecektir. Ayşe Hanım Teyze bu öneriyi önce riskli bulur, ama bir deneyelim der. Ali Rıza Bey Hüsamettin Bey'in dükkanına gidip meramını anlatınca farkeder ki Hüsamettin Bey de aynı durumdadır. Köşede sakladığı bir miktar para şurda dursun, günü kurtarma peşindedir.

Çaresiz yeniden evine dönen Ali Rıza Bey'e Ayşe Hanım Teyze'den "madem eş-dosttan bulamıyoruz, bankadan borç alalım" der. Ali Rıza Bey bu öneri ile yeniden Profosoer Çokbilmiş'in kapısını çalar. "Aman haa" der Güngören Bey. "Bankaya elini kaptıran kolunu zor kurtarır". "Hem oraya ödeyeceğin faize yazık değil mi?" der. "Her vatandaş senin gibi yapsa borçluluk oranı nereye varır?" diye de pekiştirir. Sonuçta Ali Rıza Bey'e kredi verecek olan banka bunu yurtdışından borçlanmaktadır. Bu sayede Türkiye'nin borcu artmakta, kapitalist emperyalist düzene esir olmaktadır.

Ali Rıza Bey eve dönerken Hüsamettin Bey'in dükkanından çıkan iyi giyimli yabancı insanlar görür. İçeri girip sorar. Hüsamettin Bey, zor durumdan kurtulmak için Almanya'daki oğlu vasıtası ile tanıştığı yabancı bir şirketle ortak olduğunu, bu sayede hem işini büyüteceğini, hem de finansman darlığını aşacağını söyler. Ali Rıza Bey hemen geri döner, bir yandan da içinden "bu çözüm neden bizim aklımıza gelmedi daha önce" diye kendi kendine sormaktadır. Sonunda Güngören Hocadan onay alacağına emindir. Güngören bey ise yabancılara mülk satmanın ne kadar tehlikeli olduğunu, bu şekilde vatanın elden gideceğini anlatır Ali Rıza Bey'e. "Herkes işyerini yabancılara satarsa vatanın hali nice olur?" diye sorar.

Ali Rıza Bey bitkin düşmüştür. Evine döner. Bir süre sonra yabancı ortak bulan Hüsamettin Bey'in dükkana yeni yeni makineler getirttiğini fark eder. Hüsamettin Bey işyerini de genişletmektedir. Ali Rıza Bey doğruca Profosor'un yanında alır soluğu. Çokbilmiş hoca yine sakindir. "Yeni makine almak iyi bir şey mi sanıyorsun Ali Rıza Bey amca" der. Bu makineler yurtdışından geliyor. Yani ithalat artıyor, dolayısıyla cari açığımız artıyor. Bu da emperyalist kaptalist dünyaya esaret demektir" der. Daha sonra Ali Rıza Bey'den yıllık danışmanlık ücretini talep eder. Ali Rıza Bey vatan için kötü bir şey yapmamanın verdiği huzurla yazdığı çeki Profosor Doktor Güngören Çokbilmiş Bey'e uzatır.

Kısa bir süre sonra bu defa Güngören Çokbilmiş Bey Ali Rıza Bey'in işyerine gelir. Aldığı çekin karşılıkız çıktığını ve "arkasını yazdırmadan önce", tahsilat için geldiğini söyler. Ali Rıza Bey ödeme sıkıntısı içindedir. Kasada duran işçilerin maaşından bir miktar alır ödemeyi yapar. Bir yandan da içi acıyarak kimin işine son vermeli, yoksa işyeri batacak, diye kara kara düşünmektedir. Bu sırada parasını alan profosorle vedalaşır. Pencereyi açar, gözünü uzaklara diker, dalgın dalgın bakar. Profosorun yabancı marka makam otosundan çıkan gürültüyü duymayacak kadar derinlere dalmıştır.

Not: Bu hikaye tamamen hayal ürünüdür. Hiç bir gerçek kişiyle bağlantı yapılmamalıdır. Olası gerçek kişi, zaman ve yer bağlantıları tamamen tesadüftür.

2 Yorum Var.:

VolkanS dedi ki...

Güngören Hocayı iyi tanırız.

Anladık biz onu!

Cenk dedi ki...

Guzel bir benzetme, ayrica fazlasiyla sairane bir hikaye.