Oysa bir ulusal ekonomide harcama miktarıyla üretim miktarının dengede oluşması ekonomistler arasındaki görüş birliğine göre tercih edilen bir ekonomik sonuç olmalıdır. Cari dengeden söz edebilmek için; ülkeye giren ve ülkeden çıkan dövizin miktarının eşit seviyelerde olması, ülkenin yurtdışında sağladığı hizmetlerden elde ettiği gelirler ile yurt içinde hizmetlerden dolayı ödediği hizmet giderlerinin eşit miktarda olması, bir ülkenin yurt dışında diğer ülkelerde yaptığı sermaye yatırımlar karşılığı elde ettiği karlar ile o ülkede yapılan yabancı yatırımlarında elde edilen kar rakamlarının eşit seviyede olması ve son olarak da yurt dışındaki işçilerinin sağladığı döviz girdileri ile o ülkede çalışan yabancıların yarattığı döviz çıkışlarının seviyelerinin eşit olması gerekir. Yani;
Cari Denge = Mal Piyasası dengesi = Hizmet Piyasası Dengesi = Yatırım Dengesi = Cari Transfer Dengesi.
Bu kalemlerin dengesizliği cari açığı veya cari fazlayı oluşturur. Eğer dengesizlik sonucunda, ülkeden döviz çıkışı girişinden fazla ise CARİ AÇIK, Ülkeye döviz girişi fazla ise CARİ FAZLA oluşur.
Ülkemizde Cari Açıkta durum nedir ?
Türk ekonomisinin 2011 yılı ilk dört aylık döneminde cari açığı 29.6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu ülkemiz ekonomisinin zayıf yönünü oluşturuyor. Türk ekonomisi denince akla gelen ilk olumsuz ekonomik veri cari açık rakamının beklenenden yüksek olarak gerçekleşmesidir diyebiliriz. Ülkemizde cari açığın kaynağı özel sektördür. Türk ekonomisinde özel sektör ürettiğinden fazlasını harcayarak ülke ekonomisi bazında cari açığın oluşmasına sebep olmuştur. Fakat bu harcama yatırım açığından oluşan borçlanma harcamalarıdır. Yani cari açığa sebep olan özel sektör yatırım yapmak amacıyla borç kullanmıştır. Dolayısıyla Türk ekonomisinin cari açığı; yatırım harcamaları sonucu ve geri dönüşü olan ve bir varlığı ifade eden borçlanma gereği oluşmuştur. 2011 yılının ilk dört ayında oluşan cari açık sonucunu özel sektör açısından incelemek daha yerinde olacaktır.
Özel sektörde borçlanarak büyüme deyimi son zamanların moda deyimidir. Küresel ekonomide artık ticari veya ekonomik büyümenin en önemli gerçeklerinden biri borçlanarak yatırımlara yön verilmesidir. Sebebi ise; sektörlerin aşırı ve hızlı büyümesidir. Bu büyüme trendine ayak uydurma gereği ise küresel ekonomik rekabetin gereğidir, borçlanarak büyüme......
Ülkemizde de özel sektör borçlanarak büyüme gerçeğine uyum sağlamış gözükmektedir. Yazımda da belirttiğim gibi ülkemizde yaşanan cari açığın sebebi özel sektörün yatırımlardan kaynaklı borçlanma ihtiyacının sonucudur.
Borçlanarak büyüme gerçeğinde dikkat edilmesi gereken husus ise şudur; özel sektörde firmalar borçlanacakları miktarı ve ödeme vadesini yatırımın verimliliğini etilemeyecek şekilde hesaplamaları gerekmektedir. Yatırımın yapılacağı sektör seçildikten sonra yatırımın fizibilitesinin yapılarak doğru bir finansal yönetim şekli seçilmelidir. Burada önemli olan husus borcun ödeme vadelerinin yatırımın verimliliğini düşürmeyecek ve işletmeyi finansal ödeme güçlüğüne düşürmeyecek şekilde seçilmesidir. Kısa vade işletmeyi ödeme zorluğuna düşüreceği gibi, gereksiz seçilen uzun vadeli seçenek ise borçlanma maliyetini gereksiz arttıracağından yatırımın verimliliğini olumsuz yönde etkileyecektir. Burada borçlanmanın maliyeti ise ödenecek faizdir. Aslında sadece özel sektör için değil, kamu sektörü içinde olay bundan farksızdır. Son yıllarda finans biliminin tüm dünyada önem kazanmasının sebebide borçlanarak büyüme gerçeğinin sonucu değilmidir ?
Cari açığın sonucu ve yapılması gerekenler nelerdir ?
Cari açıkla mücadele etmenin en etkili yolu sanılan tasarrufu arttırma ilk akla gelen çözüm olarak görülebilir. Çünkü tasarruf harcamaları azaltır ve cari açığın olumsuz ayağını oluşturan harcamaları kısar. Böylelikle üretim artışı oluşacaktır. Ekonomi yönetenler tasarrufu teşvik için genelde faizlerin arttırılması yoluna giderler. Ancak ülkemizde faizleri arttırmanın sadece tasarrufları arttırma etkisi olmamakta, aynı zamanda Türkiye ekonomisine dışarıdan sıcak para girişinide tetiklemektedir. Bu da beklenen tasarruf etkisinden çok ülke ekonomisine sıcak para girişine sebep olmakta ve beklenen olumlu etki bir türlü sağlanamamaktadır. Dolayısıyla son zaman ekonomilerinde cari açığı düşürmek için yapılacak olan tasarruf, sıcak para girişini arttırması yüzünden istenilen sonucu vermemektedir.
Cari açığı düşürmek için düşünülebilecek diğer bir ekonomik yöntem ise; İhracatı arttıracak üretim düzenlemelerini ve ekonomik teşviklerini yaratmaktan geçer. Bunun işe yaraması için ise ülkemizde yapılması gerekenlerden biri de Türk Lirasının değerini düşürerek ithalat yerine ihracat uygulamasını teşvik etmek. Ülke parasının değerli hale gelmesi Türk ekonomisi türü örneklerde ithalatı arttırarak ihracatın düşmesine sebep olacak sonuçlar doğurur. Dolayısıyla Türk Lirasının değerinin düşürülmesi ithalatı kısıp, ihracatı arttıracağı için cari açığı düşürmenin bir yöntemi olarak karşımıza çıkacaktır. Sonuçta ihracat ithalat farkı ihracat lehinde gelişeceğinden cari açığın kapanmasına olumlu bir etki yaratacaktır. Türk lirası mevcut durumda, tüketici fiyatları temel alındığında % 17 aşırı değerli durumdadır. Dolayısıyla, Türk parasının parite fiyatının, örneğin dolar karşısında bir lira 60 kuruşun altına düşmemesi sağnammalıdır.
Barclays Capital’tan Christian Keller’in "Cari işlem açıkları, sorun oluncaya değin sorun değildir. Küresel likidite bol olduğu sürece finanse edilebilirler? Ancak likidite daralırsa risk ortaya çıkar. Türkiye birden bire riske epeyce açık hale gelebilir" sözleri cari açığın çok dikkatli yönetilmesi gereken bir ekonomik veri olduğunu açıkca belirtmektedir. Türkiye ekonomisi halen küresel sıcak para döngüsünden olumlu yönde faydalanan ekonomiler arasındadır. Ancak sıcak para girişi ekonomide devamlı bir sigorta değildir. Ülke ekonomisinde olumsuz verilerin sonuçlarını geciktiren ağrı kesici ilaç gibidirler. Sıcak para girişi ekonomik hastalığın o ekonomide etkilerini geciktirdiği için asıl sorunun ötelenmesine ve aslında sorunun o ülke ekonomisinin zaman içinde bir parçası olmasına neden olur. Dolayısıyla kalıcı çözümler ertelenir ve ülke ekonomisinde finansal krizlere yol açar. İspanya, Portekiz ve Yunanistan bu durumu küresel ekonomik krizde yaşadılar. Sıcak para rüyasından uyandırlar ve asıl ekonomik kabus ile karşı karşıya kaldılar.
Aman dikkat; Türkiye aynı hataya düşmek üzere.....
Uzm İşl Ozan CAMCI.
1 Yorum Var.:
Ozan,
Yazinda yorum yapilabilecek cok yer var ama ben su noktaya dikkat cekmek istiyorum. Soyle demissin:
"Ancak ülkemizde faizleri arttırmanın sadece tasarrufları arttırma etkisi olmamakta, aynı zamanda Türkiye ekonomisine dışarıdan sıcak para girişinide tetiklemektedir."
Turkiye'de faiz oranlari ile tasarruflar arasindaki iliski ne kadar kuvvetli? Mesela reel faizlerin 5 puan dusmesi tasarruflari kac puan azaltir? Ayni sekilde faizlerin 5 puan arttirilmasi veya azaltilmasi disaridan ne kadar gelen sicak parayi ne olcude etkiler?
Bu sorulara kabaca cevap verebilirsen veya bu sorulara cevap veren Merkez Bankasinin veya akademisyenlerin calismalarina yer verebilirsen yazin o vakit bomba olur.
Degiskenler arasindaki teorik iliskiyi bilmeyen insan sayisi cok, bunlara yer vermek onemli. Ama asil onemli olan degiskenler arasindaki pratikte olan iliskiler. Turkiye'de mesela ben faiz oranlari ile tasarruflar arasinda kuvvetli bir iliski oldugunu zannetmiyorum.
Doviz kurlari ile ihracat arasinda da iliski cok kuvvetli degil. Bunlari tespit edebilirsek cari acik konusunda cok daha isabetli tartismalar yapabiliriz.
Rakamlari ve iliskileri bulabilirsen cok buyuk katki yapmis olursun.
Yorum Gönder