Hukuk.... Nereye kadar?

Hukuk.... Nereye kadar?
14. 10. 2007 tarihli Hürriyet gazetesinin İnsan Kaynakları ekindeki bir haber çok ilgimi çekti. Haberde 4857 sayılı iş kanunun 18-21’inci maddelerine ilişkin bir değerlendirme var. Bu maddeler işten çıkarmaların belirli bir gerekçeye dayandırılmasını ve işten çıkarmada uygulanacak prosedürleri belirliyorlar. Özellikle, 18. madde ‘otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır’ diyor. Eğer mahkemeler işçinin çıkartılma gerekçesini uygun bulmazsa işveren ya işçiyi işe geri almak ya da tazminat ödemek zorunda. Yazıdan anlaşılana göre bu sınıflamaya giren işletmelerde çalışanlar işten çıkartıldıklarında ‘işten çıkartılma gerekçenin uygun olmadığı’ ya da ‘uygun tebligat yapılmadığı’ gerekçesiyle dava açıyorlar. Mahkemeler genellikle işçi lehine karar veriyor ama işveren çıkarttığı işçiyi tekrar işe almak istemediği için tazminat ödemek zorunda kalıyormuş. Sonuçta bu maddeler işten çıkartılanların patrondan tazminat kopartmasının bir aracı haline dönüşmüş.
Çalışanların haklarını koruyan yasalara genel olarak kamuoyu olumlu yaklaşıyor. İş güvencesi, yüksek ücret, sosyal güvenlik gibi kavramlar kulağa hoş geliyor. Ancak bunlar hukuk zorlamasıyla sağlanınca olumsuz sonuçlar doğuruyor. Zaten patron akıllı ise, kendisine olumlu katkı yapan işçisini hiçbir zaman işten çıkartmaz. Hatta işten çıkacak diye korkar ve kaçmasın diye ona en iyi şartları sunmaya çalışır. Eğer akıllı değil ise işçisini kaçırır ya da işten kovar ama sonuçta bundan işçi değil patron zararlı çıkar.
Hal böyle iken işçinin haklarını yasa ile korunmaya çalışması mantığı benim aklıma yatmıyor. Öncelikle, işyerimde kimi çalıştıracağıma, kimi işten atacağıma başkasının karar vermesinin bireysel özgürlüklere ciddi bir müdahale anlamına geldiğini düşünüyorum. Sonuçlarına kendimin katlanacağı olaylarda benim karar vermem daha doğru olmaz mı? İkincisi, bu müdahaleler bir kere başladı mı nerede duracağı belli olmaz. Yarın, mahalle bakkallarını korumak için ‘süpermarketten alışveriş yapmadan önce, alışveriş için neden süpermarketi tercih ettiğimi önceden mahalledeki bakkala bildirmemi’ gerektiren bir yasa çıkarsa ve bakkal benim gerekçemi beğenmeyip süpermarketten alışveriş ettiğim için beni mahkemeye verirse ne olacak? Peki, hakimler ‘Yahu bunlar gariptir’ deyip bakkallar lehine karar vermeyi alışkanlık haline getirirlerse (nitekim işe iade davaları çoğunlukla çalışanlar lehine sonuçlanıyormuş), bakkalla market arasındaki fiyat farkını ben mi üstleneceğim yoksa hakim mi üstlenecek? Üçüncüsü, bu tip davalarda karar vermek çok zordur. Örneğin, bir satış elemanınızın sizin tarafınızdan ‘laubali’ olarak değerlendirilen davranışı başkası tarafından ‘samimi’ olarak değerlendirilebilir. Bu durumda davranıştan doğrudan etkilenen sizin kararınız mı yoksa hiç alakası olmayan bir hakimin kararı mı daha önemli? Ayrıca, iş hayatına ilişkin bir kararın, hayatındaki tek para kazanma aktivitesi memuriyet olmuş bir hakim tarafından verilmesi ne kadar doğru?
Hukuk yoluyla ekonomik kararlara müdahalenin bireyler ve firmalar üzerinde olduğu gibi ekonominin tamamı üzerinde olumsuz etkileri var. İşçiyi koruduğu söylenen bu tip yasalar sonuçta patronları bezdirip ya yatırım yapmamaya ya da bu tip düzenlemelerin daha esnek olduğu ülkelere yatırım yapmaya zorluyor. Sonuçta kaybeden yine işçiler oluyor. Örneğin, bizi 4857 sayılı yasayı çıkartmaya zorlayan AB ülkeleri kendi piyasalarındaki işçilere ilişkin bu tip düzenlemeleri kaldırmaya çalışıyorlar ama bu tip hakları verdikten sonra almak zor oluyor (Fransa’da birkaç yıl önce genç işçileri işten çıkarılmalarını kolaylaştıran bir yasa tasarısının gündeme gelmesi üzerine çıkan olayları düşünün)
Bir ülkede yaşayanların haklarını koruyan etkin bir hukuk sisteminin o ülkedeki yaşam kalitesini yükselttiği herkesin uzlaştığı bir konu ama hukukun hayatımıza ne kadar müdahale edeceğinin sınırlarını da iyi belirlemememiz gerekiyor. Yoksa haklarımızı hukuk sistemine karşı da korumamız gerekebilir.

10 Yorum Var.:

kökdemir dedi ki...

1. hukuk ne ile ilgilenmelidir ki ekonomiye çok fazla müdahale etmesin.

2. işveren ne kadar rasyonel olmalıdır ki sadece temel beceriye sahip elemanını sadece kar amaçlı olarak elinde tutsun.

3. işçi ne kadar çalışma kabiliyetlerini devam ettirmelidir ki bir gün anlama ve karar verme ve çok çalışma yetenekleri azaldığı için işten atılmasın.

T'Pol dedi ki...

Murat Bey size isci haklari konusunda katildigimi soyleyemeyecegim. 19 yildir is hayatinin icersinde bir SSK'li olarak cok enteresan uygulamalari gozlerimle gordum. Maalesef isverenlerimiz sizin varsaydiginiz gibi sagduyulu ve rasyonel degiller. Burada yorum olarak yazsam cok uzun olur. Kendi blogum Begenmezsen Okuma'da bu yaziniza katilmadigim hususlarda gelecek hafta bir yazi yazacagim. ısci/Isveren konusunda birkac sey yazmistim daha evvel. Bu da onlarin devami gibi olur ve de sizinle ayni kanida olmadigim hususlarin da altini cizmis olurum.

molgu dedi ki...

hukukun hayatımızın her alanını kuşatması neden kötü olsun?
tam tersine hukukun kuşatmadığı alanı hukuksuzluk inşa eder.
Hukuksuzluğun ferman olduğu üçünçü dünya ülkelerin her tarafından hukuksuzluğun gece konduları yükselir.

patronun her kararı kendisi vermesi tam bir terördür bana göre.
Bir kere bütün patronlar rasyonel değildir, hiç bir zaman hepsi rasyonel olmazlar.
Nerde durmaları gerektiğine çoğu patron karar veremez.
İkincisi bütün işçiler de her zaman kendi çıkarını tam olarak düşünemezler.

Sadece patronlara bırakmak hem işverenlere hem de işçilere zarardır.
Hukuk tüm tarafları eşit şekilde korumaya çalışır.

Adsız dedi ki...

Belki kisa vadede patronlarin zararina gibi gozuken bu kanun isciyi daha stabil bir yasanti kalitesine cekecektir.Bu sekilde olusan cekici durum daha kaliteli uzun vadede iscilerin gelismesine neden olur cunku daha kalifiye insanlar ise girmeye calisir.Meslek liselerine ragbet cok az fakat nedense herkes liseyi ve sonrasinda acik ogretimi bitirince is bulacagi yanilsamasi icinde.Iscilerin yasam standartinin artmasi aslinda toplumun genel anlamda egitiminin artmasi refahinin artmasi demektir.Tersine gelir dagilimi adaletsizlestikce egitim azalir mutsuzluk ve rekabet artar.

Arifoglu dedi ki...

Teoride belki mantıklı gibi görünüyor olabilir ama pratikte çökmeye mahkum bir düşünce zinciri kurmuşsunuz.

"Öncelikle, işyerimde kimi çalıştıracağıma, kimi işten atacağıma başkasının karar vermesinin bireysel özgürlüklere ciddi bir müdahale anlamına geldiğini düşünüyorum. Sonuçlarına kendimin katlanacağı olaylarda benim karar vermem daha doğru olmaz mı?"

Sonuçlarına katlanabileceğiniz ve kendinizce rasyonel gördüğünüz neleri yapmakta özgür görüyorsunuz kendinizi ? Belki siz iyi niyetli bir insansınız, ama işçilerini mevsimlik çalıştırdıktan sonra maaşını bile doğru düzgün ödemeden kapı önüne koyabilecek insanlar da genellikle iyi niyetli olduklarına inanıyorlar.

Süpermarket örneği ile ilgili tek söyleyebileceğim ise ziyadesiyle absürt ve anlamsız olduğu.

Keynesian006 dedi ki...

Maalesef Hoca'nın bu yazısına katılmam pek mümkün değil, hem de bir "lasse faire lasse passe" savunucusu olarak..
Hukuk elbetteki piyasaların içinde olacak. Bunu serbest piyasalara bir müdahale olarak algılamamak gerek. Hele ki soz konusu olan emek-işgücü piyasası ise, hukukun burada düzenlemeci olmasından daha tabii ne olabilir ki.. Yani sanayileşmek için, ille de öncelikle 19. yy. Batı Avrupa ve Amerikasının endüstriyel ilişkiler tecrübesini mi yaşamamız gerekiyor?
Diğer yorumcuların da belirttiği gibi, ülkemizde bu konuda işverenler tarafından o kadar keyfî uygulamalara yer veriliyor ki, bu konuda bir takım regulasyonlar yapılması ve ihtilaflarda genelde işçinin haklı bulunması kaçınılmaz oluyor. Bu yorumun sahibinin Türkiye'de, özellikle lokal pek çok firma ve patrona konsultasyon yaptığını söyleyeyim de siz durumun vehametini anlayın.

Peki iş mevzuatındaki bu düzenlemeler nasıl bir sonuç doğurur?
Onu da söyleyeyim.
Öncelikle işverenler, işe alırken konvansiyonel yöntemler (Ali'nin, Veli'nin referansına veya hemşehrilik ilişkisine göre işe alma gibi...)yerine, profesyonelliği, liyakati, yetkinliği esas alarak istihdam politikaları geliştirecekler.

Bir kişinin yapabileceği işi üç kişiye yaptırma gibi verimsizliği doğuracak, anlamsız uygulamalar bırakılacak.

Emek-yogun bir ülke olduğu görüntüsünü veren ülkemde, aslında ne kadar kalifiyesiz işçi olduğu, işsizliğin de temel sorunlarından birinin de bu olduğu anlaşılacak artık.
İşler iyiyken hesapsız kitapsız pek çok işçi alıp, ilk tökezlemede ilk iş olarak toplu işten çıkarma uygulaması bitecek artık.

Ustun performans ve çalışkanlığı nedeniyle, hasımlarının, pardon, iş arkadaşlarının nefretini kazanan çalışanların, iftira, karalama gibi entrikalarla işine son verilemeyecek.

Sadece şımarık patron çocuklarını iplemediği için kendisini kapının önünde bulan çalışan, hakkını söke söke alacak.

İşçi çalıştırmak, istendiğinde çıkarmak o kadar kolay olmayacağından, yani biraz maliyetli olacağından, müteşebbisler daha teknoloji yogun veya rasyonel üretim yöntemleri arayacaklar.

Peki bu arada istenmeyen bir sounç olarak, kayıt dışı istihdam artmayacak mı?

Sigortasız çalışmayı hiç bir işçi kabul etmez ise, sosyal güvenliği olmadan işçi istihdam etmenin faturası -bizzat yine hukuk ve denetimlerle- biraz daha ağırlaştırılırsa bu da olmayacaktır. Hatta sigortasız çalışan işçiye bile yaptırımlar uygulanabilir.

Sonuç: Sapla, çöpü birbirine karıştırmayalım.
Tıpkı diğer piyasalar için geçerli olduğu gibi, emek piyasası da serbest bırakılmalıdır. Mamafih piyasalar da başı boş değildir.

ahmet dedi ki...

Sanırım yorum yapan arkadaşların görüşleri 'işverenler her zaman rasyonel olmadıkları için devletin müdahale etmesi gerekir' şeklinde özetlenebilir.

Biz farkında olmayabiliriz ama rasyonel olmaya çalışmak aslında göreceli bir çabadır. Sizin akılcı bulmadıklarınızı başkaları tercih edebilir. Hangi tercihin doğru olduğuna sonuçlara bakılarak, bu durumda 'piyasalar' tarafından belirlenir. Elindeki parayla en iyisini almaya çalışan tüketici yargıç konumundadır. Her zaman en mükemmel kararların verdikleri söylenemez. Bizler elimizdeki bilgiler çerçevesinde kararlar almaya çalışır ama çok defa yanılırız. Ama daha iyi karar vermek için hiç değilse çaba gösterir geçmiş deneyimlerimizin yardımıyla daha 'kaliteli' tercihler yaparız. Yargıç mükemmel değil fakat kendini yenileyebiliyor. Üstelik elimizde daha iyisi de yok.

İşadamları işçi çıkarmamanın yargıcı tatmin eden en iyi karar olduğunu düşünülerse emin olun yanlış yapmazlar. Fakat yargıcın dilini çözmek zor ve çetrefilli bir uğraş gerektirir. Bu koşullarda elbette yanlışlar yapılacaktır. Yanlışları zorla düzelttirme işini lütfen piyasalara bırakalım.

Murat bey'in bahsettiği bu kanun Türkiye'ye çok zarar verdi. Rekabet gücümüzü törpüledi. Şu anda aramızda iş arayan ama bulamayan pek çok arkadaşlarımızın vebali de bu kanun ve ugulamalarıdır. Hiç şüpheniz olmasın. Şunu unutmayın dünyada bizim dışımızda 7 milyar insan yaşıyor. Karar verici bizler değiliz, onlar. Eğer seçimimiz firmaların '30 kişiden fazla çalışanı olmamalı', bize KOBI'ler yeter ise bunun sonuçlarına katlanırız.

a. çavuşoğlu

mr. brooks dedi ki...

bu konuda murat beyin yazdiklarini savunmak bence tuketici haklarini savunmak gibi birsey ama murat beyin ifade etme bicimi yanlis anlamaya musait bence.

tuketicinin irrasyonel bir kararla aldigi maldan vazgecebilmesi icin gecerli tedbirlerin alinmasi insanlarin nasil icleri daha rahat alisveris yapabilmesine, bu sayede alisverisin artmasina sebep oluyorsa,
patronlarin isci cikarmasinin kolaylastirilmasi da toplamda daha cok isci istihdam edilmesi sonucunu dogurur diye dusunuyorum.

yani biraz da patronlar her daim rasyonel olamadiklari icin gerekli bu duzenleme. (isgucu piyasasinin esneklestirilmesi duzenlemesi) rasyonel olmayan kararlarin faturasi dussun ve bu sayede girdikleri risk dussun diye. bu sayede girisim de artar herhalde...

murat beyin olayi hukuktan rahatsiz olurmus gibi sunmasi bir taraf hukuktan yanayken, diger tarafin hukuksuzluktan yanaymis goruntusu vermeye musait. basliga cevap olarak ben de "sonuna kadar" derim fakat tartisilan hukuk kurallarinin ne olmasi gerektigi, hukukun etki alaninin genisligi degil.

ben basitce bu sekilde anliyorum.

Adsız dedi ki...

1997'de bizim sosyalistler İngiltere'de ve Almanya'da sosyal demokratların zaferinden kendilerien pay çıkarmağa çalışırlarken zamanın İngiliz ve Alman başbakanları Blayer ve Schröder " Artık kimsenin ömür boyu iş güvencesi hayali kurmaması gerektiğini" söylüyorlardı.

Unknown dedi ki...

Yıl 2010 görülüyor ki 3010'da olsa yinede birşey değişmeyecek.. Hakimi hukuku yargılamışsınız bu tartışılabilir fakat kendi dünyanızdan çıkıp işçiliğin demokratik kölelikle perdelendiği göremediğiniz taraflarınızı yargılasa idiniz daha mantıklı olmazmıydı?

Finansal krizin suçlusu işçilermidir ki önce onların kellesi gidiyor? Hangi hakimin kanıtlara rağmen katili suçsuz bulup ölen kişiyi suçlu bulmasına hak verebilirsiniz! Emperyalist hiyerarşinin ve sermayenin daha çok hırsımı bankaları, şirketleri ve finansal kaynakları tüketmekte yoksa çalışanın yaptığı üretim midir diye sormak akıllıca olur kanatindeyim.

Dünyada yaşanan işçi ölümleri, çok uzun süreli çalışma koşulları ve çalıştığını ekmek ve kısıtlı zaruri yiyeceklerle sosyal yaşamın, yaşamanın en küçük lükslerine dahi vakıf olamayacak hayatları, ömürleri hangi pempe cümlelerle avutabiliriz. Açlıktan ölen binlerce insanın yaşamaya hiç hakkı yokmudur ki para denilen zehrin gölgesinde bir hiçmiş gibi yok oluyorlar..

Bloğunuz olduğuna göre bi araştırın makinası başında yatağı olan insanları, 3-5 kuruşluk güvenlik önlemi uğruna elini kolunu kaybedenleri, 16 saat çalışmanın yasak olduğu ülkemizde 16 saat 24 saat kaçak işçi çalıştıran işverenleri ne uğruna? Asgari ücreti biliyosunuz bir ev kirası birde ekmek birde bu insanların seçme özgürlüğünü gözden geçirelim, yaşamın verdiği güzel şeyleri karşılamak kolaydır önemli olan güzel şeylerin içinde bile kötüleri görüp anlayabilmek düzeltmek adına birşeyler yapabilmektir. İyi niyet dediğimiz keşke her insanda aynı ölçüde ve aynı güzellikte bulunabilse..

Yayınlamasanızda Teşekkürlerimle..