Aman Petrol, Canim Petrol

Durmuş Yılmaz'ın sağ gösterip sol çakmasıyla grogi durumuna düştük. Bari biraz başka konularla ilgilenelim de akıl sağlımızdan olmayalım. Biliyorum, gündemle tam örtüşmeyen ve kafa göz yarmayan yazılar pek hoşunuza gitmiyor ama idare edin. Hem blogumuzun santraforu Ekonomix de bir süredir ortalarda yok. Bari böylece bu günü de boş geçmemiş oluruz.

Malumunuz, petrol fiyatları bir süredir 100 dolara merdiven dayamış durumda. Reel fiyatlarla ele alındığında da 1980 yılındaki rekor seviyeye iyice yaklaştığı söyleniyor. Yüksek petrol fiyatları o zamanlar dünya ekonomisinin başına epey iş açmıştı. Amerikanya'nın Ashaf War Akhad, Brave Cloud, Ghungor Urras gibi yazarları, tarih tekerrürden ibarettir diyerek, petrol fiyatları üç yıl önce yükselişe geçtiğinden beri "Aha resesyon geldi, geliyor" diye senaryolar yazıp duruyor. Fakat aynı bizdeki adaşları gibi sürekli çuvallıyorlar. Petrol fiyatları bu seviyelere geldiği halde henüz ortada resesyon falan görünmüyor.

Bunun neden böyle olduğunu iktisatçılar (iktisat nedir) henüz çözebilmiş değil. Şimdilik bazı ipuçlarını değerlendirmekle yetiniyorlar. Bu ipuçlarından birine geçenlerde Greg Mankiw değinmişti. Esasında o da başka bir yerden arakladığı bir grafiğe dayanarak yorum yapmıştı. Bizim de Mankiw'den arakladığımız bu grafik ABD ekonomisinin enerjiye olan bağımlılığın 1980 yılından beri yarı yarıya düştüğünü gösteriyor. Mankiw, bunun nedeninin aradan geçen sürede ABD'de imalat sanayininin GDP içindeki payı azalırken hizmetlerin payının artması olabileceğini söylüyor. Bence de mantıklı bir açıklama. Burada düz mantık yaparsak demek ki petrol fiyatlarındaki artışın ABD ekonomisinde 1980 yılındaki gibi bir etki yapması için daha 200 dolara kadar yolu var. Tabii ceteris paribus varsayımıyla.Neyse, ben bu grafiği gördükten sonra acaba Türkiye'deki durum ne ola ki diye merak etmiştim. Fırsat bulunca bunu araştırmaya koyuldum. Şuradan petrol tüketimine ilişkin verileri aldım. Dünya Bankası'nın veri tabanından da (erişmek için abonelik gerekiyor) satınalma gücü paritesine göre ve 2000 yılı sabit fiyatlarıyla hesaplanmış GSYİH verilerini indirdim. Benim bulduğum veriler Mankiw'in grafiğindekiyle tam olarak uyuşmadığı için (orada Btu cinsinden verilen enerji tüketimi verilerini ben ton cinsinden bulabildim) ABD'ye ilişkin verileri de yeniden hesapladım. Ayrıca elim değmişken bir de son yıllarda her musibetin altından çıkmakta olan Çin'deki duruma bir bakayım dedim.

Efendim, böylece oluşturduğum iki grafik aşağıda kuzu gibi yatmakta. Üstteki grafik, Türkiye, ABD ve Çin'de 1 milyon dolarlık GSYİH yaratmak için ne kadar petrol tüketildiğini gösteriyor. Burada üç ülkenin durumu aşağı yukarı benzer sayılır. ABD ve Çin'deki kadar olmasa da bizim ekonomimizin petrole bağımlılığı da bugün 1980 yılına göre azalmış durumda.


Fakat sadece petrolü değil de tüm enerji tüketimini ele aldığımızda işin rengi değişiyor. ABD ve Çin'in enerjiye bağımlılığı azalırken, bizim bağımlılığımızın arttığı görülüyor. Bunda herhalde son yıllarda iyice doğalgaza yüklenmemizin payı var.

Peki bu verileri nasıl yorumlamalı? Şu şekilde herhalde. Petrol fiyatlarındaki artış konusunda o kadar panik yapmamıza gerek yok. Petrol fiyatlarının bize de 1980 yılındaki etkileri yaşatması için daha bir miktar yolu var. Amma petrol dışındaki enerji çeşitlerinde fiyatlar yükselirse durum kötü. Bir yerlerde bizim doğalgaz alım anlaşmalarında fiyatların petrole endekslendiğini okumuştum galiba. Eğer doğruysa çok fena.


7 Yorum Var.:

serhat dedi ki...

oncelikle emegin icin tebrikler, ugrasmissiniz.

Fakat bu grafikleri aciklamanin daha kolay bir yolu verimlilik degilmidir? ABD son 20 yilda enerji verimliligini sagladi teknoloji ureterek. Biz ise yerimizde saydik verimlilik acisindan. Turklere verimliliik diye sordugunuzda akillarina sadece isten adam cikarmak geliyor.

Son donemde artan petrol fiyatlarinin bir manada ABD'nin yaratmis oldugu bu verimliligin petrol ihrac eden ulkelerce calinmasi olarak degerlendirebilir. Tam da bu konuda, 2 gun onceki NY Times'da bir opinion yazisi vardi. GASOLINE TAX uygulanarak, disari akan enerji faturasinin bir kismi ulke icinde tutulabilir, hem de azalacak talep ile fiyatlarin dusmesi sonucu verginin bir kisminin dolayli olarak petrol ureticileri tarafindan odenecegi iddia ediliyordu. Mankiwin yorumu bu. Ben de genel olarak vergilerin micro dengeleri bozacagina inansam da, tartisilmaya deger. Tabi sadece ABD gibi talebi etkileyecek kadar buyuk ekonomilerde.

REPUBLICAN CANDIDATE: “My Democratic opponent, true to form, wants to raise your taxes. Yes, now he wants to raise your taxes at the gasoline pump by $1 a gallon. Another tax-and-spend liberal who wants to get into your pocket.”

DEMOCRATIC CANDIDATE: “Yes, my opponent is right. I do favor a gasoline tax phased in over 12 months. But let’s get one thing straight: My opponent and I are both for a tax. I just prefer that my taxes go to the U.S. Treasury, and he’s ready to see his go to the Russian, Venezuelan, Saudi and Iranian treasuries. His tax finances people who hate us. Mine would offset some of our payroll taxes, pay down our deficit, strengthen our dollar, stimulate energy efficiency and shore up Social Security. It’s called win-win-win-win-win for America. My opponent’s strategy is sit back, let the market work and watch America lose-lose-lose-lose-lose.” If you can’t win that debate, you don’t belong in politics.




“Think about it,” says Phil Verleger, an energy economist. “We could have replaced the current payroll tax with a gasoline tax. Middle-class consumers would have seen increased take-home pay of between six and nine percent, even though they would have had to pay more at the pump. A stronger foundation for future economic growth would have been laid by keeping more oil revenue home, and we might not now be facing a recession.”

As a higher gas tax discouraged oil consumption, the Harvard University economist and former Bush adviser N. Gregory Mankiw has argued: “the price of oil would fall in world markets. As a result, the price of gas to [U.S.] consumers would rise by less than the increase in the tax. Some of the tax would in effect be paid by Saudi Arabia and Venezuela.”

ekodok dedi ki...

ABD ekonomisinin enerji bağımlılığının son 30 yılda azalmasında elbette verimliliğin payı vardır. Fakat ekonominin yapısındaki değişimleri de yabana atmamak lazım. ABD'de 1980'de GDP içinde sanayinin payı yüzde 33.5, hizmetlerin payı yüzde 63.6, tarımın payı ise yüzde 2.9 imiş (kaynak worldbank). Eldeki en son veri olan 2004'te ise bu oranlar aynı sırayla, yüzde 22, yüzde 76.7 ve yüzde 1.3 olmuş. Bu konuda bir araştırma var mı bilmiyorum ama sanırım enerjiyi en yoğun kullanan sektör sanayi olsa gerek. Sonra da hizmetler ve tarım sektörü gelir diye düşünüyorum. ABD ekonomisindeki bu yapısal değişiklik mutlaka enerji bağımlılığındaki düşüşe etkide bulunmuştur. Enerji bağımlılığındaki düşüşte verimlilik artışı mı yoksa ekonominin yapısındaki değişim mi daha etkili olmuştur derseniz, bilemiyorum. Buna cevap vermek için mutlaka bir ampirik çalışma yapmak gerek. Herhalde bu konuda yapılmış çalışmalar vardır ama doğrusu anlattığım konuyla birebir bağlantılı olmadığı için o kadar ayrıntılı bir araştırma yapmaya gerek görmedim.

Türkiye'nin enerji bağımlılığındaki artışta da verimlilik (daha doğrusu verimsizlik) gelişmeleri yanında ekonominin yapısındaki değişim de etkili olmuştur diye düşünüyorum. Söz konusu dönemde Türkiye ekonomisinin yapısında yaşanan değişim ABD'dekinden biraz farklı. Aslında 1980'de yüzde 22.2 olan sanayinin payı 1980'li yıllarda hızla yükselip yüzde 30'un üzerine kadar tırmandıktan sonra inişe geçmiş ve 2006'da 1980 yılındaki seviyesine neredeyse geri dönerek yüzde 22.4 olmuş. Fakat bu arada tarımın ekonomideki payı yüzde 26.4'ten yüzde 12.9'a inerken, hizmetlerin payı yüzde 51.4'ten yüzde 64.7'ye çıkmış. Eğer hizmetlerin enerji kullanımı yoğunluluğu düşündüğüm gibi tarımdan yüksek ise, ekonomideki bu yapısal değişim Türkiye'nin enerji bağımlılığındaki artışın bir kısmını açıklar.

Ayrıca Türkiye'nin enerji bağımlılığındaki artışta ülkenin önemli bir kesiminin ancak bu dönemde uygarlıkla tanışması da etkili olmuştur. 1980 yılında ülkemizdeki 36 bin civarındaki köyün sadece yarısında elektrik vardı!!! Şaka gibi ama gerçek. Köy elektrifikasyonu 1980'li yıllarda büyük ölçüde tamamlandı. Bugün elektriği olmayan herhalde tek tük birkaç mezra kalmıştır.

Yani Türkiye'nin enerji bağımlılığının son 30 yılda artmasına şaşmamak gerek. Doğrusu bu hesapları ilk yapıp da sonucu gördüğümde ben de biraz oha falan olmuştum ama şimdi düşündükçe bunun normal olduğunu anlıyorum. İşte blogculuğun iyi tarafı bu. Buraya yazı yazmak için araştırma yaparken biz de yeni şeyler öğreniyoruz. Eh tabii verimliliğe biraz daha önem verseydik de enerji bağımlılığımızdaki artış daha az olsaydı daha iyi olurdu. Fakat gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin enerji bağımlılığındaki artıştan kurtulması biraz zor görünüyor.

Şimdi diyeceksiniz ki peki Çin de gelişmekte olan bir ülke değil mi onların enerji bağımlılığı nasıl azalmış. Valla Çin'de olup bitenlere benim pek aklım ermiyor. Doğrusunu isterseniz bu ülkenin istatistikleri de bana o kadar güvenilir gelmiyor. Yine de istatistiklere baktığımızda Çin'deki durumun Türkiye'ye benzer olduğunu görüyoruz. 1980 ile 2006 arasında sanayinin ekonomideki payı pek değişmemiş. 1980'de yüzde 48.5 iken 2006'da yüzde 47 olmuş!!! (oha, Çin'e boşuna dünyanın fabrikası demiyorlar demek ki) 1980'de yüzde 30.1 olan tarımın payı 2006'da yüzde 11.9'a inmiş. 1980'de yüzde 21.4 olan hizmetlerin payı ise 2006'da yüzde 41.1'e çıkmış. Yani Çin'de de Türkiye'deki gibi sanayinin payı hemen hemen aynı kalırken, tarımın payı azalmış, hizmetlerin payı artmış. E peki o zaman Çin'in enerji bağımlılığı neden Türkiye'deki gibi artmamış. Bilmiyorum ama belki de Türkiye'de yaşanan uygarlıkla tanışma sürecinin Çin'de hala yaşanmamış olmasındandır. Çin'de nasıl bir sefaletin hüküm sürdüğüne ilişkin haberleri sık sık okuyoruz. Fabrikalarda çalışan işçilerin köylerinden gelip yatakhanelerde kalarak üç otuz paraya çalıştığı söylenip duruyor. Herhalde köylerdeki yaşam koşulları da pek iç açıcı olmasa gerek. Çin'de acaba kaç köy var ve ne kadarı elektrik altyapısına sahip? Bunları bilemediğimiz için bu konuda net bir şey söyleyemeyeceğiz maalesef.

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

http://www.economist.com/displaystory.cfm?story_id=10130655

Iktisatcilar yüksek petrol fiyatlarinin neden resesyon yaratmayacagi konusunda bence cuvallarimyorlar. Sizin dediginiz "oil/energy intensity" olgusu zaten cok uzun yillardir takip ediliyor. Petrol ya da enerji sahasinda calisan herkesin bildigi bir olgu. 1979-80'de 1000 dolarlik GDP icin yuvarlak hesap 1.2 varil petrol gerekirken bugün bu deger ~0.7 varile düsmüs durumda. Özellikle sizin yaptiginiz birinci grafikte 1979-1980'deki petrol krizi sonrasindaki düsüse dikkat edin. Son birkac günde düsmesine ragmen 100 dolara yaklasan petrol fiyatlari enflasyondan arinmis olarak iste 1980 döneminde 100 dolar civarindaydi. Yani aslinda bir petrol krizi dünyanin petrole bagimliligini nasil azaltmis.

Bir de resesyon diye bagiranlarin büyük cogunlugu hâlâ subprime tehlikesi nedeniyle resesyon bekliyorlar. Ben sahsen yüksek petrol fiyatlari yüzünden resesyon beklendigine dair genel bir kani görmedim simdiye kadar.

Bir iki nokta daha: Cin'in son 10 yildaki petrol talebindeki artis ile Amerika ve Japonya'nin 2. dünya savasi sonrasindaki artisi karsilastirabilirsiniz. Cok ilginc bir resim cikiyor ortaya, millet Cin-Cin diye bagiriyor, fakat adamlardaki artis hizi Amerika ya da Japonya'nin gelisme döneminden o kadar düsük ki. Bundaki neden yeterli petrol olmamasi dünyada. Cin bugün Amerika kadar enerji tüketmek istese sadece Cin'in petrol talebi asagi yukari 90 milyon varil/gün olacak = ~toplam dünya üretimi.

Selamlar,
Cüneyt

ekodok dedi ki...

Cüneyt Bey,

Ben (bazı) iktisatçıların yüksek petrol fiyatlarının resesyon yaratmayacağını söyledikleri için değil, resesyon yaratacağını söyledikleri için çuvalladıklarını yazmıştım. İkisi birbirinin tam tersi değil mi? Aslında burada sadece resesyondan bahsederek hata yapmışım. Onların kastettikleri tam olarak resesyon değil, 1970'lerdeki gibi durgunluğun ve enflasyonun bir arada görüldüğü bir ortamdı esasında.

Bu konu enerji sahasında çalışanlar tarafından bilinen birşey olabilir. Zaten dünyada ve Türkiye'de petrol bağımlılığının azaldığını ben de biliyordum. Burada benim için yeni olan bilgi Türkiye'nin (petrol değil) toplam enerji bağımlılığının artması oldu. Esasında son birkaç yıldır orada da düşüş var ama 1980 ile kıyaslarsak enerji bağımlılığımız hala yüksek. Ayrıca Greg Mankiw gibi bir ismin bu konuya değinmesi de önemli değil mi? Bunun bilinen bir olgu olmasından çok, petrol fiyatlarının reel olarak rekor seviyelere yaklaştığı halde neden sorun yaratmadığının açıklanmasında kullanılmasına dikkat edin bence.

Resesyon tartışmalarında ise mortgage konusu daha dünkü konu. Ben bu konudaki güncel tartışmaları değil son üç yılda yaşanan tartışmaları kastetmiştim. Özellikle petrol fiyatlarının 70 doları geçtiği geçen yılın ilk yarısında bu konu epey tartışılmıştı. Hatta IMF'nin WEO-Nisan 2006 yayınının bir bölümü de yüksek petrol fiyatlarının global dengesizliklere etkisi üzerine ayrılmıştı. Bu yayına IMF'nin internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Son üç yılda petrol fiyatlarının ekonomik etkileri konusunda yapılmış bazı makaleler de gördüğümü hatırlıyorum.

Belirttiğiniz son noktayla ilgili olarak ise aklıma şöyle birşey geldi şimdi. Biz Çin deyince bütün Çin'i yani 1.3 milyarlık nüfusun ve de o devasa coğrafyanın hepsini dikkate alıyoruz. Oysa Çin'in global ekonomiye eklemlenen kısmı herhalde daha küçük bir bölümü. Bildiğim kadarıyla Çin nüfusunun yarısı kırsal bölgelerde yaşıyor. Bu insanlar daha temel ihtiyaçlarını bile karşılayacak durumda değil. Yani Çin'in tümü ele alınarak yapılan "Çin ABD kadar tüketseydi" türü hesaplar çok doğru olmayabilir. Belki de Çin'in gelişen bölgelerinin enerji talebindeki artış ABD ve Japonya'nın gelişme dönemindekilerle aynıdır da diğer bölgelerde talep sıfıra yakın olduğu için bu hesaplar böyle sonuç veriyordur. Olamaz mı?

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Merhaba,

Ben (bazı) iktisatçıların yüksek petrol fiyatlarının resesyon yaratmayacağını söyledikleri için değil, resesyon yaratacağını söyledikleri için çuvalladıklarını yazmıştım.

Ben de simdiye kadar yüksek petrol fiyatlarinin resesyon yaratacagina dair iktisatcilarda genel bir kani görmedigimi söyledim.

Burada benim için yeni olan bilgi Türkiye'nin (petrol değil) toplam enerji bağımlılığının artması oldu. Esasında son birkaç yıldır orada da düşüş var ama 1980 ile kıyaslarsak enerji bağımlılığımız hala yüksek.

Bu hakikaten ilginc bir durum. Aciklamasi da muhtemelen sizin degindiginiz gibi Türkiye’de enerjinin genis kitlelere yayilmasi, ülkenin en uc noktasina kadar elektrik gitmesi vs. olmali.

Bunun bilinen bir olgu olmasından çok, petrol fiyatlarının reel olarak rekor seviyelere yaklaştığı halde neden sorun yaratmadığının açıklanmasında kullanılmasına dikkat edin bence.

Ediyorum merak etmeyin :o).

Bir de herkes reel olarak rekor fiyatlardayiz diyor, yillik ortalama olarak bu yil daha 68-69 dolar/varildeyiz, Agustos’tan beri cok hizli bir artis oldu sadece. Günlük spot fiyatlari alip 1980 civarindaki yillik ortalama 100 dolara yaklasan fiyatlarla karsilastiriyoruz genelde, o yüzden bu „reel rekor“ yorumu cikiyor sürekli.

Hatta IMF'nin WEO-Nisan 2006 yayınının bir bölümü de yüksek petrol fiyatlarının global dengesizliklere etkisi üzerine ayrılmıştı. Bu yayına IMF'nin internet sitesinden ulaşabilirsiniz.

Ilk ciktiginda okudum, sagolun.

Çin'in tümü ele alınarak yapılan "Çin ABD kadar tüketseydi" türü hesaplar çok doğru olmayabilir. Belki de Çin'in gelişen bölgelerinin enerji talebindeki artış ABD ve Japonya'nın gelişme dönemindekilerle aynıdır da diğer bölgelerde talep sıfıra yakın olduğu için bu hesaplar böyle sonuç veriyordur. Olamaz mı?

Olabilir tabii. Fakat göstermek istedigim Cin’in aslinda nasil bir büyüme potansiyeline sahip oldugu. Düsünsenize, o “diger bölgelerin” de gelisen bölgelerin hizina ulastigini. Daha kac yil Cin’i takip edecegiz, sahsen cok merak ediyorum.

Selamlar,
Cüneyt

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Biraz önceki mesajima ekleme olarak sunu yazmayi unuttum: PEtrol talebinin en yüksek patlama yasadigi yillar 2004 civari oldu, Cin'in birden ortaya ciktigi yillar. Yillik ortalama fiyat artisi da en fazla bu yil degil 2004 ve 2005 yillarinda oldu.

Fiyatlarin talebe etkisi aninda kendini göstermiyor, belirli bir "lag" var. 2000-2005 ya da daha kisa bir dönem istiyorsak 2002-2005 arasi talep ve ortalama fiyatlar ile 2005-2007 talep ve ortalama fiyatlari mukâyese ederseniz aslinda 2000-2005 arasinda artan fiyatlara ragmen talebin de arttigini, 2005'ten sonra talep artisinin fiyat artisinin gerisinde kalmaya basladigini göreceksiniz.

Yüksek fiyatlar gecikmeli de olsa etkisini göteriyor ama. Bu yil OECD ülkelerindeki artis mesela cok düsük, önümüzdeki üc yil boyunca Non-OECD talep artisi toplam talep artisinin %90-%92'sine tekâbül edecek.

vs.vs.

Olayin baska bir yönü de petrol fiyatlarinin artisindaki etkenler. Fundamental nedenler cok rahat acikliyor bu yil ki artisi, fakat diger nedenler de bu yil cok ilginc bir sürec izlediler.

Yil basinda Nymex'te WTI üzerine 2000 kontratlik non-commercial net length vardi (hatta ilk haftalarda eksiye bile inmisti), gecen hafta bu 150.000 olmustu, düsünün, commodity pazarlarina nasil bir akis var. Bu konuda yanlis hatirlamiyorsam gecen haftalarda Deniz Gökce'nin pespese iki güzel yazisi vardi.

Ikinci etken dolarin düsüsü ve petrol fiyatlarinin artisi. 2007 yili icin Ocak-Kasim dönemini kapsayacak günlük fiyatlar ya da haftalik ortalama ile bir analiz yapin, dolar düstükce petrol nasil cikiyor, dudaginiz ucuklar. Dolar ve petrol iliskisi cok degisik ve cok makâleye konu olmus bir husus, fakat ilk defa bu yil böyle birebir örtüstüler yanlis bilmiyorsam. Opec'in elindeki yatirimin %65'i dolar cinsinde (BIS verisi), Amerikan treasury'lerinin neredeyse 5'te birini petrol ihracatcilari ellerinde tutuyorlar (birkac non-opec'de dahil). Bu yil ilk defa dolarin düsüsü ve petrol ihracatcilarinin gelir kaybi ile üretim arttirmadaki ayak sürmeleri ve fiyati ittirmek istemeleri belirginlesti.

Sonuc: petrol fiyatlarindaki artisin sunî oldugu kanisi var. Yani 70-80 dolar kabul edilebilir bir fiyat ama son günlerde inse de biraz 100 dolara dayanmis fiyatlarin herkes gecici olduguna inaniyor.

vs.vs. cok eglenceli, takibi cok zevkli konular hakikaten.

Cok selamlar,
Cüneyt

ekodok dedi ki...

Cüneyt Bey,

Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.