Moody's Turkiye Analisti Kristin Lindow'un Kriz Beklentisi

Geçmişten bir haber (Vatan-20.8.2004):

Moody's'in Türkiye analisti Kristin Lindow piyasaların yüregini agzina getirecek sözler söyledi. Lindow sürekli artan cari islemler acigi nedeniyle olusacak kirilganliklarin, Türkiye'nin borcunun gayri safi yurtiçi hasilaya (GSYİH) oranini yüzde 100'ün üzerine çıkararak bir "maxi-devalüasyona" yol açabileceğini ileri sürdü. Son verilere göre Türkiye'de kamunun borcunun milli hasilaya oranı yüzde 72 seviyesinde bulunuyor. Açiklamanin ardindan piyasalarda hizli bir dalgalanma yaşanirken, borsa yükselisle basladigi günü 0.42 düsüsle kapatti. Bono piyasasında bilesik faiz yüzde 25'in üzerini gördü. Dolar 5 bin lira artisla 1 milyon 472 bin liraya yükseldi.’

Gördügünüz gibi ‘cari islemler açigina’ dayali kriz beklentisi yeni bir sey degil. Lindow’un tahminleri tutmadi ama yakalasiminda yine de bir mantik var. Dikkat ederseniz krizi devalüasyonun kendisine degil, onunla birlikte gelen borç sarmalina bagliyor.

Devlet Nedir    UNESCO Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Enflasyon Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir  Forex Nedir

O tarihte yazdigim bir yaziyi kisaltarak yayinliyorum. 2004’leri, 2005’leri ve 2006’lari yasadik. Köseli parantez içindekiler bugün düstügüm notlar. Sonucu siz degerlendirin.

‘Hizla artan talebe bagli olarak ortaya çikan yüksek büyüme oranlarinin 'bir problem' oldugu açik. Ancak büyümenin 1994 veya 2001 benzeri maxi-devalüasyonlu bir krize yol açmasi, önemsenmeyecek ölçüde düsük bir olasiliktir [Yeni bir sey degil]. Fakat kriz yaratmamasi problem olmadigi anlamina gelmez.

Üç gerekçeye dayanarak yüksek büyüme problemdir diyorum:

(1) Faizlerin düsüsünü yavaslatarak, kamunun borçlanma dinamiklerini etkiliyor. Yurtiçi tasarruf egilimimiz zayif oldugundan, büyüme dis açikla birlikte geliyor kaçinilmaz olarak. Faizlerin düsüsünde kaliciligi yakalamak için büyümenin kontrolden çikmamasi gerekli. Fakat buna karsilik TL'den kaçis beklemeyelim. Gelenler çikmanin ne kadar zor oldugunun farkinda olarak ve aslinda bunada güvenerek, portföylerinin küçük bir kismiyla uzun vadeli yatirimlar yapmis olmalilar. Mayis'ta [2004] çok endiseli olanlar kaçti gitti. Geri kalanlar bizimle kaldi ve 'faizlerin eninde sonunda düsecegi beklentisiyle' kalmaya devam edecekler gibi gözüküyor.[Bu beklenti 2006 basinda bozuldu]

(2) Ülke içi arzin talebi karsilayacak hizda artmasi imkansiz. Sonuç olarak ülkeye gelen kaynaklari üretkenlige dönüstürmek tam olarak mümkün olmuyor. Çok hizli gitmek yerine daha yavas fakat sürekli büyümenin daha kalici sonuçlar doguracagina inaniyorum. Fakat uzun dönemde belirleyici olacak sey disardan gelen kaynaklardan çok, vatandaslarin kisa sürede karsilanmasi 'imkansiz' taleplerine hükümetlerin ne kadar direnecegi.

(3) Eger ekonomi sisiyorsa ithal mallarla ikame edilmeyen hizmet ve mallarda nispeten yüksek enflasyonu görüyoruz/görecegiz demektir. Bu TCMB'nin raporlarinda neredeyse hiç deginilmeyen enflasyon riski. Halbuki 'dönemsel meyve sebze fiyatlari', 'petrol fiyatlari' ve 'hükümetin vergi koymasi, zam yapmasi' gibi seylerle karsilastirildiginda enflasyon açisindan çok daha gerçek bir risk. [Bunu yasamadik mi ?]

Bakin bizler problemler hep önümüze geldiginde düsünmeye basliyoruz. Düsünmeye basladigimizda ya çok geç ve yada aldigimiz önlemler basarisiz oluyor. Ülke açiginin bu noktaya gelecegi çok önceden belliydi ama gözümüz faizleri düsürmekten baska bir sey görmüyordu. Bugün ayni hatayi cari islemlerle yapmamaliyiz. Aslinda 'tehlikeye' dünden daha yakin degiliz, sadece rakkamlar yeni ortaya çiktigi için 'geçmisi' yasiyoruz. Sözün özü su: Yavaslasak bile ilerde daha da hizlandigimiz dönemler olacak (özellikle faizler %10'lar mertebesine yaklastiginda). Bunlarla basedilmek için, tatsiz ve bir o kadar da muhafazakar politikalara uzun dönemde sadik kalmaktan baska çaremiz yok. Fakat bunun disinda kaçinmamiz gereken sey; riskleri abartip 'basaracagimiz' konusunda toplumu süpheye düsürmektir.’

ahmet çavusoglu

2 Yorum Var.:

ahmet dedi ki...

Görüslerinizi benimle paylastiginiz için tesekkür ederim Kemal bey.

ahmet dedi ki...

Kemal bey,

Su sorunun cevabini bulalim isterseniz:

Sermaye çikarken kredi faizlerinin düsmesini bekleyebilir miyiz ? Merkez Bankasinin boslugu para basarak doldurmasi gerekir. Peki bu mümkün müdür ?

Düsmekten kastedilen yalnizca merkez bankasinin günlük mevduati ise, dolarin disinda paranin gidebielecegi pek çok alternatif oldugunu hatirlayalim. Hazine kagidi alabilirsiniz, borsaya girebilirsiniz, gayri menkul satin alabilirsiniz veya basitçe harcayabilirsiniz. Bu seçeneklere yöneldiginizde Merkez Bankasinin az veya çok para basmis olacak. Sonuç olarak tüketim ve yatirimlar kiskirtilacak, cari islemler açigi ve enflasyon artacaktir. Ben 2006 yilinda yüzyüze geldigimiz enflasyonun basit bir dalgalanmanin sonucu olduguna inanmakta zorlaniyorum.

Ayrica Merkez Bankasinin indirimleriyle kaybettiginiz getiriyi, örnegin yillik %2 diyelim, dövizden kazanabileceginizi BILEMESSINIZ.

1990'larda ben de döviz yatirimi yapiyordum. Dolar'in faizi yüksek ama degeri düsüktü. Ben durup dolar geri gelecek diye bekliyrodum. Sonra FED faizini düsürmeye basladi. Dolarin daha da düseceginden korkup marka geçtim. Bir de ne göreyim ? FED faizi düsürdükçe dolar deger kazaniyor ! Agzimin payini adigimi çok iyi hatirlarim. Iki seye karar verdim. Bir: 'yüksek faiz düsük kur' hikayelerinin zerre kadar degeri yoktur. Iki: Ekonomix'in belirttigi gibi kendi harcama yaptigin disindaki para birimleriyle birikim yapmak ahmakliktan baska bir sey degildir.