Teknoloji son 200 yılda önceki döneme göre muazzam bir
biçimde değişti, farklı üretim metodları farklı organizasyon tipleri
keşfedildi. Facebook gibi siteler ile dünyanın öteki ucunda bir arkadaşımızın
hayatının nasıl gittiğini çok rahat öğrenebiliyoruz. Filipinler’ de daha yeni
olmuş sel felaketinden anında haberdar olabiliyoruz. İphone, ipad gibi
teknolojik cihazlar ile istediğimiz yerde istediğimiz dakikada istediğimiz
işlemi çok rahatlıkla gerçekleştirmekle kalmayıp yeni bir sürümü çıktığı zaman
kıtlıktan çıkmış insanlar gibi saldırıyoruz. Çok uluslu şirketlerin bütçesi
birçok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılasından
daha fazla. (GSYİH) Sıcak para diye tarif ettiğimiz mali sermaye istediği bir
ülkeye yatırım yapmakla kalmayıp istediği zaman desteğini geri çekebiliyor.
Gördüğünüz gibi karşımıza bir sonuç yani “olgu” ortaya çıkıyor.
Küresel kavramını ilk kullanan italyan iktisatçı Geminiano
Montanari kullanmış. Ama küreselleşme kavramı ise 1960’ lı yıllarda ortaya
çıkmıştır. 1990’lı yıllarda ise teknolojinin gelişmesi ve neo-liberal
politikaların uygulanmasıyla tam anlamıyla küreselleşmeyi yaşıyoruz. Bu konuda
farklı fikirler de var. Mesela P.Hirst ve G. Thompson’ a göre gerçek anlamda
dünya ticareti 19.yy’ ın ikinci yarısında meydana gelmiş. Küreselleşmeyi
sermayenin etki alanının artması olarak tanımlayanlara göre ise küreselleşme
Sanayi Devrimi’ nin başından itibaren oluşan bir olgudur. Adam Smith’ in fikirleri çerçevesinde değişen
dünya ile küreselleşme 1870-194 dönemini kapsamaktadır.(1)
Günümüzde ise bana göre de küreselleşmenin başlaması 1971
yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile oluşmuştur. Bana göre
küreselleşme de tam olarak budur, yani sermayenin dünyayı yönetmesidir. Burada
Marx’ ın diyalektiğinden de söz edebiliriz, bildiğiniz gibi Marx’a göre tarih
bir sınıf çatışmasından ibarettir. Her zaman sınıf çatışması olmuş ve tarih
ilerleme kaydetmiştir. Mesela aristokrat kesim ile burjuvazi’ nin çatışmasından
galip çıkan burjuvazi dünyanın yeni hakimi olmuştur. Gelecekte ise kapitalistler ile
işçi sınıfı çatışacak falan filan, bunları zati biliyorsunuz. Her neyse benim
görüşüme göre ise diyalektik doğrudur fakat oyunun merkezindekiler farklıdır.
Günümüzde uluslararası sermaye ile ulus devletin çatışmasından galip gelen
sizce kimdir?
Konudan fazla uzaklaştım galiba devam edeyim, Mesela
Amerika’ dan aldığınız bir arabayı katma değer açısından incelersek Güney Kore,
Japonya, İngiltere, İrlanda ve Abd’ nin işin içinde olduğunu farkederiz.(2) O
zaman küreselleşmeyi tanımlayalım. Küreselleşme= teknolojideki gelişmelerin
hızlanması, daha çok öne çıkması, dünyada yaşanan neo-liberal politikaların
yükselişi ve çok uluslu sermayenin küresel bir pazarda gelişmesidir.(3) Şunu da
unutmayalım, teknolojik gelişme ile küreselleşme iç içedir, birbirine
bağımlıdır.
Küreselleşmenin ekonomik ve siyasal açılımları vardır. Son
olarak buna da değineyim: İktisadi küreselleşme ile birlikte dünya tek bir
Pazar haline gelmiştir. Küresel sermaye nerede daha fazla getiri varsa oraya yönelmektedir.
Bak ne diyeceğim, Küreselleşme denilen olgu aslında bir bölüşüm meselesidir.
Küreselleşme ile birlikte pastadan alınan paylar değişmekte, yeni oyuncular
meydana çıkmaktadır. Siyasal açılımda ise mevzu ulus devlet çerçevesinde
dönmektedir. Batının soğuk savaş ile birlikte zaferini ilan etmesine
küreselleşme de denebilir.
Kaynaklar:
(1) Özdemir,
Abdullah, 2009, Küreselleşme, Ezgi Kitabevi, s. 201
(2) Kaya,
Can. 2001, Küreselleşme Sendikaların Krizi ve Enternasyonalizm, İstanbul
üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler ABD,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.67
(3) Özdemir,
Abdullah, 2009, a.g.e. s. 200
1 Yorum Var.:
Bence kuresellesmeyi derinlemesine anlamak icin onun atesli bir savunucusu olan Thomas Friedman in "The lexus and the olive tree " adli kitabini okumalisiniz.Nacizane bir tavsiye..
Yorum Gönder