Baykal diyor ki, 1- Güzel kardeşlerim biz siyasi partiyiz, siyasi arenada mücadele ederiz, dolayısıyla kapatılma davası bizi sevindirmez.
2- Biz seçim sonrası AKP'yi ziyaret ettiğimizde anayasal düzeni yıkacak girişimlerde bulunmayın, laiklik olgusunun üzerine gidip gerginlik yaratmayın dedik. Memleketin sorunlarıyla ilgilenin dedik. Onlar bizi onayladıklarında "şimdi böyle diyorsunuz ileride bunun tersini yaparsınız"
Benim yorumum: Başbakana kim dedi seçim gecesi çık ben %100'ü kucaklaycağım türünden laflar et dedi, keşke o konuda da yalan söylemeseydi ve ya yapamayacağı vaati vermeseydi.
3- Ey liberaller, ey siz bizden daha özgürlükçü olduğunu iddia edenler, DTP kapatılırken neden parti kapatılamaz diye yaygara koparmadınız diyor Baykal. Bu ikiyüzlülük değil mi? Yani %47 halkın iradesi de diğer partili vekiller uzaylıların iradesiyle mi geldi. Yüzde kaç olunca kapatılma davası açılır, yüzde kaç olunca kapatılmaz izah eder misiniz?
Benim yorumum, iki partide eylemli bir biçimde anayasal düzene ve hukuka aykırı davranmıştır.
4- Baykal diyor ki, başsavcı şöyleymiş böyleymiş, ya kardeşim bu adamın kişiliğinde bir hukuka aykırılık, namussuzluk varsa ispatla, ispatlarsan biz de sana destek veririz.
Yorumum: Bugün Fehmi Koru diyor ki efendim savcı googledan sanki belli kelimeleri yazıp bulduklarıyla iddianame hazırlamış. Ayıp ya, lütfen düşünün ben Fehmi Koru'ya google'dan o gün yazacağın konuya ilişkin bilgileri kopyala yapıştır yapıyorsun desem ne laf eder acaba. Size mesleğiniz hakkında aynı şey söylense ne edersiniz?
5-Baykal diyor ki, ey canım ülkemin insanı, Mr BrookSum, ekodokum, barışım vd. dava süreci başladı, şimdi bırakalım herşey hukuka uygun şekilde ilerlesin. Yargıyı etkilemeyelim. Hala hukuk ve demokrasi süreci işliyor. AKP gelir savunmasını yapar, incelenir, karar verilir. Tabi ki yargının ondan sonra kararları eleştirilir.
Benim yorumum; sonra gidersiniz çok sevgili AİHM kapısına, Avrupalılar var, onlara da mı güvenmiyorsunuz. Ben güvenmem de sizler, hiç oluyor mu, sonra üzersiniz Avrupalı liberal dostlarınızı.
Allah aşkına Baykal bugün yapmış olduğu konuşmada bunlara değindi, hangisinde çağdışılık, anti demokratiklik, darbe şakşakçılığı var. İnsaf, Baykal'ı sevmem ama bu kadarı insaf...
Alın bu da iddianame 213.243.28.135/AKP_İDDİANAMESİ.doc
okuyun, google'dan yazmışmış... Uluslararası hukuka dayandırılmış, anayasaya ve kanunlara dayandırılmış, Refah Partisi'nin kapatılmasına atıf var. Ben gözden geçirdim, ben de okuyayım.
Baykal diyor ki "yahu bu adamlar ve bunların fikirleri doğrultusunda eylemleri daha evvelde de parti kapattırdı, tam dört kere, yahu bunlar kudurmuş desek değil alışmış...
Sayin Ulas, Yorumunda benim ismimi zikretmemissin ama saydigin eshasin arkasindan gelen "vd." ifadesinden kendime de pay cikardim ben. Baykal'in ne demek istedigini anlayamayan bizlere, sayin anamuhalefet liderinin demecini kendi yorumlarinla da zenginlestirerek pek bir guzel 'serh' etmissin. Tesekkurler. Bir tesekkur de iddianame icin verdigin linke. Ben zaten tam metni okumustum, ama olsun. Sen de "okuyacagim" demissin, eger okuduysan senden yeni bir izahat yapmani isteyecegim, tam kavrayamadigim yerler icin. Hos, hemen hic bir yerini kavrayamadim, ama aklimi kurcalayan bir yerini, sana bir sorayim istedim. 'Uluslararasi hukuka dayandirilmis, anayasaya ve kanunlara dayandirilmis' iddianamenin 110. sayfasinin son paragrafinda bu 'kapatilasica' partinin hukumeti doneminde cikartilan Kurumlar Vergisi Kanunu'ndaki "Bu Kanunun uygulanmasında sendikalar dernek; cemaatler ise vakıf sayılır" hukmu ile cemaat kavraminin yasalara girdigi soyleniyor. Merak ettim, eski Kurumlar Vergisi Kanunu'na baktim. Bu hukum orada da aynen var. Hem "cemaat" kavrami, kanunlarimizda ilk defa ve sadece burada mi geciyor? Ben, sahsim adina Baykal'i anlayamadigim gibi, 'anayasa ve kanunlara dayandirilmis' iddianamede Savcinin ne demek istedigini de hakkiyla kavrayamadim. Icimden bir ses, "baska bir hukumetin cikardigi kanun maddesi, bu partinin kapatilmasi icin gerekce olmus" diyor. Ama dogrusunu sen bilirsin. "Savci diyor ki" diye baslayan tevilini merak ediyorum. Ha bir de, cemaatleri kanunen Kurumlar Vergisi mukellefi yapan hukum, hangi hukumet doneminde yasalara girmis? Bir de bir de cemaat kavrami ilk defa yasalara ne zaman, ne sekilde girmis? Bizi bir aydinlativersen. Bir de kanun koyucunun "cemaat" kavrami ile Sayin Savci'nin anladigi "cemaat" kavrami ayni midir? Bunun da izahatini isteyecegim. Cehaletimi ve basiretsizligimi mazur gorun lutfen.
Cevap yazacak vaktim yok.Ben de copy paste yapayım bari.Nasılsa moda o.... İddianamenin 'yaşam biçimi' kime ait? "Davalı siyasi partinin izlediği politikanın ortaya çıkardığı tehlike belirgin ve yakındır." Bu cümle iddianamenin 158. sayfasında yer alıyor.
AK Parti'nin neden kapatılması gerektiğini anlatırken, eylemleri sıralıyor ve "tehlikenin belirgin ve yakın" olduğu hükmüne ulaşıyor. Davanın içeriğini, delillerinin ciddiyetini, izlenen muhakemeyi ve yöntemi bir kenara bırakalım. Bu cümlenin arkasında, bir varsayım var: "Başsavcı, AK Parti hükümetinin izlediği politikaları yargılayabilir." Başsavcı, bir partinin kapatılması ve 71 politikacının siyasî haklarına yasak konulmasını, yani ceza talep ediyor. Politikaları, bir kapatma davasının, dolayısıyla bir ceza davasının konusu yapmak üzerinde hukukçuların, başlarını iki ellerinin arasına alıp uzun uzun düşünmeleri lâzım.
Bir başka örnek iddianamenin 147. sayfasından. Başsavcı, AK Parti'nin "özellikle Anayasa ile Yüksek Öğretim Kanunu'nda değişiklik içeren tekliflerinin... devletin temel ilkelerini değiştirme niyetini ortaya koyduğu"nu söylüyor. Artık partinin politikası değil, doğrudan doğruya bir yasama faaliyeti, suç olarak tanımlanıyor. Yasama faaliyeti suç olur mu? Yasama faaliyetini, başsavcı iddianamesine suç olarak yerleştirirse ne olur?
Verdiğim iki örnek Başsavcı'nın yargı adına açıktan icra ve yasama organının yetkilerine müdahalede bulunması anlamı taşıyor. AK Parti'nin kapatılması için Yargıtay Başsavcısı'nın hazırladığı iddianame tam olarak Yargı erki ile Yasama-Yürütme erkleri arasında, egemenliğin kullanımı konusunda bir yetki anlaşmazlığını gösteriyor. "Çok partili, demokratik, parlamenter, hukuk devleti" olarak tanımlayacağımız Türk siyasal sistemi için bu durum, yargının yetkisini aşması demek. İddianamede verdiğim örneklerden çok sayıda var. Başsavcı yargı adına, icra organının politikalarına ve yasama faaliyetlerine müdahalede bulunuyor. Halbuki, anayasamızda yer alan kuvvetler ayrılığı prensibine göre icranın yani idarenin, yasaların, yani TBMM'nin yasama faaliyetlerinin nasıl denetleneceği bellidir. Başsavcı bir kapatma davasını üzerine inşa ettiği gerekçeleri, icra ve yasama organının yetkilerine müdahale ederek temellendiriyor.
İddianamede, Yasama ve İcra organının payına düşen sistematik müdahaleler var. Daha vahim bir durum var. Başsavcı AK Parti'yi "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olarak tanımlarken, bizim yani bireylerin hayatına tek tek müdahale anlamı taşıyan bir laiklik tanımına dayanıyor. Suçlamalar sadece AK Parti'yi değil, benim özel hayatımı da hedef alıyor. İddianamenin başında laiklik "bir uygar yaşam biçimi" olarak tanımlanıyor.Eğer laiklik bir "yaşam biçimi" ise, devletin iç işleyişini ve siyasal alanı anayasal düzeyde tanımlayan bir hukuk prensibi olmanın yanında benim yaşamımı düzenleyen bir "çerçeve"ye dönüşüyor. Benim "yaşam biçimi"min nasıl olması gerektiğine dair kural koyan bir düşünce sisteminden söz ediyoruz. Nitekim, laikliği bir "yaşam biçimi" olarak tanımlayan cümleden hemen sonra laiklik "toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin en son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisi" olarak benim yaşamımın üzerine kural koyan yüksek bir merciye dönüşmektedir. Burada tanımlanan şey laiklik değil, düpedüz 19. yüzyılda moda olan teleolojik pozitivizmdir. Bugün bilim çevrelerince de makbul görülmemektedir. Bir başsavcının bilimsel gelişmelerden haberdar olması gerekmez. Bu düşünce laiklik değil bir felsefi inançtır. Ama, Başsavcı bir felsefî inancı savunmak üzere dava açamaz. Bu felsefî inancı bana dayatmak, Anayasa'nın 10. maddesine aykırıdır.
Çok sık tekrarlandığı için hepimize doğal gelen "laik yaşam biçimi" sözü üzerinde etraflıca düşünelim. Bu yaşam biçimi neyin nesidir? Bir insan "laik bir yaşam biçimi"ni nasıl sürdürür? Böyle bir şey mümkün müdür? İddia sahipleri bana bu yaşam biçimine dair tek bir cümle söyleyebilirler mi? Söyledikleri zaman, "bunun laiklikle ne alakası var?" sorusuna dayanabilecekler mi?
O zaman bu iddianamenin AK Parti'den önce bizim "yaşam biçimi"mize bir dayatma olduğunu ve davanın bize açıldığını fark etmeliyiz. MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE 18 Mart 2008, Salı Zaman Gazetesi
Sayın Keynesian belirttiğim gibi okumadım, dün elde ettim ( bu arada aşk olsun elinize internetten geçtiyse bizimle paylaşmaz mı insan). Okuyacağım, katılıp katılmadığımı belirtirim. Önce Van savcısı, şimdi de başsavcı, hukukçu olacağız sonunda...
Cüneyt Bey, sizin eleştirilerinizi de inceleyeceğim. Hatırlarsanız bir önceki Cunhurbaşkanı A.N.Sezer (kendisini severim) laiklik tartışmalarında dinin toplumsal hayata etkisinin olmaması gerektiğini belirtmişti. Anayasa hukukçusu, eğitimli ama burada yanılmıştır, din sosyolojinin ilgi alanındadır ve toplumsal yaşamı ister istemez etkiler ritüelleriyle, içinde barındırdığı ahlak kodlarıyla, ama laiklik bu etkinin dayatılmasını engeller. Devletin laikliği konusunda böyle çok katı bakış açıları da var. Ama dediğim gibi inceleyim yazarım.
Cüneyt Bey bir nokta dikkatimi çekti.
"Başsavcı, bir partinin kapatılması ve 71 politikacının siyasî haklarına yasak konulmasını, yani ceza talep ediyor. Politikaları, bir kapatma davasının, dolayısıyla bir ceza davasının konusu yapmak üzerinde hukukçuların, başlarını iki ellerinin arasına alıp uzun uzun düşünmeleri lâzım." demişsiniz. Ya da alıntı yaptığınız yazar demiş.
Bu dava ile savcı müeyyide talep eder. Kapatma davası dediğiniz gibi "dolayısıyla ceza davası" değildir. Ceza kanununa göre suç olmayan unsurlar bu davada da suç değildir gibi bir mantığı yok bunun...
Üstteki paragraf için Vatan Gazatesi Mehmet Tezkan 18 mart 2008tarihli yazı
En azından Fehmi Koru gibi olayı magazinleştirmiyorsunuz. Sağolun...
Bir de İslamcı takımı gibi tartışıyorsunuz. Ben oraya maddeler yazmışım, hiç birine cevap yok, üstüne maddelerle karşılık, olsun ben bu takımla saatlerce tartışmışımdır, sorun değil...
birakin bu hukuk mukuk geyiklerini. adamlar son kursunlarini atiyorlar. ama sonunda her harikulade kaybedecekler ama olan turk milletine olacak. dava reddedilirse akp zaten kazanacak. kapatilirsa ekonomik kriz cikacak esnaf ve isyerleri iflas edecek. parti kapatmasi serefine bogazda kadeh tokusturanlar da dahil milyonlarca insan issiz kalacak. (ozellikle sevinc cigliklari atan beyaz yakali calisanlar issiz kalinca yuzlerindeki ifadeyi gormek istiyorum.) ufukta yeni bir sag karizmatik lider de olmadigi icin siyasi istikrarsizlik zirve yapacak. kendi derdine dusen abd'de turkiye'deki yeni dikta rejimine finansal destek saglamayacak. ac kalan halk ayaklanacak ... Gerisini artik siz tahmin edin. benim anlamadigim bu davayi acanlar ve arkasindaki destekcileri bunu goremiyorlar mi?
İddianameyi okumam sona ermiştir. Sizlerin sorduklarına yanıt vermeye çabalayacağım. Öncelikle hukukçu olmadığımı belirtir, ama okuduğunu anlayan biri olduğumu belirtmek isterim.
Bundan önce sizin düşünce yapınıza yönelik öngörülerde bulunmuştum. Yine bulunacağım, başbakan genelde buna niyet okuyuculuğu diyor, ama ben kanıtlarımı da ortaya koyacağım.
Öncelikle üzülerek söyleyeyim ki, sizler bu iddianameyi tam anlamıyla okuduğunuz konusunda beni inandıramadınız. Bu yüzden size önerim "Ergenekon İddianamesi" öümüzdeki on yıl içinde çıkarsa bari onu okurken parmağınızı "page down" tuşundan çekin.
Sayın Keynesian "uluslararası hukuka, anayasaya ve yasalara dayandırılmış" ifademle alay ediyor. Oysa bu alaylı karşı çıkışın dayandığı hiç bir obejektif argüman yok, tek bir argüman var o da sübjektif, başsavcıya karşı ön yargı. Bu konuyu açalım.
Başsavcı iddasında uluslararası hukukta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM içtihatlarına dayanmış. Refah Partisi kararı, Leyla Şahin kararı, Şenay Karaduman kararı, Dahlab Kararı vb. Anayasanın yanısıra Siyasi Partiler Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası...Uzun uzun madde madde açıklamış, yasal dayanaklarını ortaya koymuş.
Keynesian, Kurumlar Yasası'nda geçen cemaat kavramı bağlamında bir soru sormuş. İnceledim. Cemaat kavramı bir kere Lozan'da kabul edilmiş bir kavram, bir önceki Kurumlar Yasası 1949 yılında İsmet İnönü hükümeti zamanında yasamadan geçmiş. Bu yasada yani 5422 sayılı yasada bu kavram var. Şimdi Sayın Keynesian'in ve cımbız liberallerin kulakları ağzına vardı. Ama bir gerçeği söyleyeceğim beyler, siz iddianamenin bütününe vakıf olamamışsınız. Çünkü İslamcı kesimle düşe kalka cımbızcılıklarını size de bulaştırmışlar.
Şimdi, bomba geliyor ve sizin okumadığınızın yahut "page downcı" liberalliğinizin ispatı.
Sf.139'u açıyorsunuz, onun son paragrafına bakıyorsunuz. Orada başsavcı cemaat kavramının tarihine ve anlamına iniyor. Ne diyor. Tarih olarak Lozan, anlamı Türk vatandaşı gayrimüslim topluluklar. Devamında ne diyor.Zamanın Dışişleri Bakanı Gül'ün cemaat kavramı yorumundan hareket ediyor. Gül bir yönetmelikle Fetullah Gülen cemaatine ait okulların ticari şirket kabul edilerek onunla ilişkiye geçilmesini istiyor. Yani AKP'nin cemaat kavramı ( kendi uydurmasıyla kurumlar vergisi yasasına uygun) ile Lozan'ın cemaat kavramı arasındaki farkı açığa vuruyor. Yani başsavcı ile Lozan'ı müzakere edenler aynı safta iken AKP layık olduğu safta yer alıyor. Lütfen okuyun daha iyi anlayacaksınız. (ek 72, Abdullah Gül hakkındaki iddialar başlığı ve sf 139)
Cüneyt Bey, dikkatli okumuyorsunuz. "Laikliğin yaşam biçimi" olduğu belirtilen kısım iki yerde geçiyor ve tıpatıp aynı. Birinde 19 nolu dipnot var. Bu dipnot Anayasa Mahkemesi kararıdır. Yani başsavcı bu kavramı yine içtihattan almış. Sonrasında toplumsal yaşam biçimidir diyor yani toplum halinde yaşamanın bir gereği, devlete egemen ve etkin güç akıl ve bilimdir diyor devlete dikkat çekerim. Yoksa sen bireysel alanında istediğini yap,mesela istersen faizi kabul etme... Birey için ne diyor bu sayede birey kulluktan çıkar, laiklik toplumsal yapı içerisinde özgür düşünebilsin diye ortam sağlar, yani dayatmaları engeller. Yani siz yaşam biçiminizi başkalarına dayatmadan belirleyin diye size özgür toplum içerisinde özgür alan açar diyor. Tarikat ilişkileri ne yapar. Müridi, mürşidine bağlar, yani bireysel alanın artık hakimi kimdir,mürşittir. Yani Mümtazer Türköne gitsin kendisine sizin gibi bir mürit bulsun beni bu işten ayrı tutsun.
Cüneyt Bey, başsavcının yaptığı şey AKP politikalarını yargılamaktır diyorsunuz. Politika dediğimiz şey fikirler ve bu fikirlerin somut eylemlere dökülmesi değil midir. Savcı bakıyor bunlar parti iç tüzüğüne, anayasanın değişmez hükümlerine ve bu hükümler sebebiyle biricikliği ortada olan Atatürk ilke ve inkılâplara özellikle laiklik ilkesine aykırı.
Bu iddianameyi okumamışsınız ya da bütünlüklü bir okuma yapmamışsınız derken inanın hicap duyuyorum. Ama orada madde madde geçmişte yapılan tekliflerin kanunlaşmadan nasıl döndüğü, iptal edildiği çokça yazıyor. Bir parti düşünün habire laiklik ilkesi sebebiyle teklifleri geri dönüyor. Ne dersiniz. Yeter kardeşim dikkat et demez misiniz.( Ha bir de bu adamlar durmadan referandum istiyorlar gerekli gereksiz, bunu Hitler yapardı, ne güzel denk geliyorlar) Ama o Müslüman Kardeşler (Mısır'dakine atıf) laiklikle hesapları varsa tabi ki durmadan geçirmeye çalışır. Türban için yapılan son değişiklikler hususunda anayasa değişikliği ve Yök yasası değişikliği teklifi tartışmaları koca koca dipnotta yazıyor ve başsavcı gerekçeleri yazmış, okuyun,nasıl zorladıklarını görün ayrıntısıyla...Süheyl Batum o dönem bir iddiada bulunmuştu, bırakın, hukuken bir tuhaflıktan başka hiç bir şey çıkaramazlar. Dünyanın gelmiş geçmiş en baba hukukçuları gelsin beceremezler demişti, haklı çıktı.
Hicap duyarak söylüyorum, sadece delil niteliğindeki söylemleri dikkatlice okuma zahmetini gösterseydiniz; odaklaşmayı, bir bütün halinde partinin her kademesinde yapıldığını, tarih açısından yoğunluğu, yalan söylemenin, takiyye yapmanın nasıl aklandığını ( adete Orta çağ ruhban sınıfı gibi, ya da günümüzün bir takım tacizci, eşcinsel Vatikan papazları gibi) görürdünüz.
Onlar kendi sermayelerini yaratıp, ülkeyi sömürürken, her geçen gün daha fazla insanı dindar olamamakla suçlayıp, patates dininden olduklarını vurgulayarak, cenneti sadece kendi tapulu alanlarına çevirecekler.( Erbakan Malatya konuşmasına atıf, bunlar onun öğrencisi ya aynı kafalar)
Başsavcıyı bir başka yönden tebrik ederim. Tarihe bu belgeyle damga vurarak başbakan denilen ABD ve Yahudi sermayesi uşağı adamın BOP'daki rolüne, Ilımlı İslam modeli için ABD'nin nasıl uşağı olduğunu iyi sergilemiş. --------------------------------- İddianemeden inciler * Zekat Marketler Zinciri fikri * Elbette iş adamları kendine çeki düzen verecektir. Bu yönetimin durumuna göre şekillencektir.( Türbanlı eşi olana ihale savunması) *Türkiye'de din bir çimentodur. * Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. * Diyorlar ki bu siyasi simge, ne alakası var * Velev ki siyasal simge, ne olmuş.
Ne olacak riyakarlığın ve yalancılığın ortaya çıktı. Bir de dindarım der...
* Zorladığımız zaman o insanları takiyyeci ve ikiyüzlü yaparız ( İtiraf)
* belediye başkanının cami cami gezip imamlık yapması.
---------------------------------
Fetullah geliyor ya yakında, başladı hükümet ne kadar adam varsa içeri çekmeye, hani 8 ay oldu Ergenekon hakkında iddianameyi okuyamıyoruz. Aaaa bir bakıyoruz belgeler dışarı sızmış, kitap olmuş. Dava süreci yok, ne olduğu belirsiz... Hadi şunu da yazın bakayım blog yazarları bunu da ele alın. Eğer yazmazsanız "Mahir Çayanvari" bir yazı gelecek onu söyleyeyim. Başlığı " Ekonomitürk Blog Oportünizminin Niteliği"....
Birrrrr, Beyefendi hukukta dava açılırken siyasi ortam, ekonomik ortama bakılmaz, hukuka aykırılık var mı ona bakılır. O senin dediğin hukukun çifte standartlı kullanımı Avrupa'ya (Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası) ve AKP'ye özgüdür.
İkiiiii, Hükümetin ekonomik kriz geliyor uyarılarına yaptığı alaycı cevapları hatırlayın, önlem almaktan acizler...
Üçççççç,AKP'nin umrunda değil ekonomi, biliyor ki yeter ki dış siyasi destek eksilmesin...
Dörttt, vatandaşa Allah acısın, 1980'lerden beri liberal politika rezillikleri yüzünden çekmediği kalmadı; nerede yalancı, sahtekar, kanundan korkmayan varsa sömürdü...
Beşşş, bu siyasi lider profilleriyle haklısınız yine siyasi istikrarsızlık eksik olmaz...
benden gunah gitti. turkiye sonu ic savasa varacak catisma ortamina gidiyor. darbe olmasi bile catismayi zirveye cikaracak. herkes hedefine kilitlenmis durumda. turkiye icin hep iran olur, suriye olur, malezya olur benzetmeleri yapilmisti. ama bana gore bu ortamda benzeyebilecegi tek ulke kaldi o da lubnan. turkiye uzun yillar surecek bir ic savas ortamina gidiyor. ve sanirim sonunda da turkiye tek parca olarak kalamayacak.
Bykalı bildim bileli aynı üslüp aynı eksende konuşmalar ve her seferinde talihsiz açıklamalar.Bir insanda ancak bu kadar hırs ve hazımsızlık olabilir...
Ben iddianameyi okumadım ama ilgili birçok yazı okudum. İddianamenin hukuki olduğunu düşünmüyorum. Kanuni olabilir ama hukuka ve kamu vicdanına uygun değil. İlk yorumunuzdaki sorulara geçelim:
1. OK.
2. Türkiye'deki anayasal düzen 1982'de askeri darbeyle gelen düzendir. Bunun yıkılması ve sivil bir anayasa yapılması gerekiyor zaten. Bu konuda askeri bir devletten mi yanasınız siz? Başörtüsü yasasını çıkarmanın diğer %100'ü kucaklamamakla ne ilgisi var. Milletin bir kısmının özgürlük alanının arttırılması neden sizi rahatsız ediyor? Sizin özgürlüğünüzü kısıtlayan mı var? Ya da sizin özgürlüğünüzü kısıtlamak isteyen oldu da siz onu şikayet ettiniz ve şikayetiniz yerine mi getirilmedi?
3. DTP kapatılmak istendiğinde AK Partiden gelen açıklamalar parti kapatmanın çözüm olmadığı idi. Ben sevindiklerine dair bir şey hatırlamıyorum. Kapatılmaması gerektiğini bizzat Erdoğan söyledi.
4. google'dan alıntı ile ilgili söyleyeceğim yok. Bilmiyorum.
5. Dava hukuki değil. Suç olmayan fiiller art arta yazılıp parti kapattırılmak isteniyor. AK Parti ve o partiye oy verenlerin buna karşı çıkmasında ve direnmesinden normal bir şey olamaz. Bugünki Gülay Göktürk'ün yazısını okuyun, Kurbanlık koyun gibi başını giyotine mi uzatsın insanlar yani. Bir de yurt dışındaki bu konuda çıkan yazıları okumanızı tavsiye ederim. Hemen hepsi, bu davanın laikçilerin darbe girişimi olduğunda ve demokrasiye darbe olduğunda hemfikir. Herhalde onların hepsi de şeriatçı olsa gerek öyle mi sizce?
Son yazınızdaki sorulara gelirsek:
1. Bir ülkede hukukun dayanağı nedir? Bir evrensel hukuk vardır ve bir de o ülkede insanların vicdanında oluşan hukuk hissi vardır. Bu davada ikisi de olmadığı için, ve sadece 1980 darbesinden arta kalan bir anayasadaki kanunlara dayandırıldığı için hukukla ilgisi yoktur.
2. Ekonomik krizle ilgili önlem alınmadığı için sanırım hala kur ve borsada kriz etkisi büyük biçimde görülemedi. 2001 ile karşılaştırın.
3. AK Partinin ekonomi umurunda olmadığı için 5 yıldır Türkiye makro göstergelerde önceki 20 yılda görülememiş başarılar elde etti herhalde.
4. Vatandaş 1980'den beri en kötü duruma Ecevit ve Yılmaz hükümetleri zamanında düştü. İnanmazsanız verilere bakın. Ecevit'e de liberal demiyorsunuzdur sanırım. 2001 krizinin mimarı kimlerdi? 28 Şubatçı paşalar banka yönetim kurullarına girdiler ve banka hortumlamalarına ses çıkardılar mı sanırsınız siz? 80'den beri en başarılı hükümetler hangileriydi?
5. Evet, AK Parti kapatılırsa istikrar filan kalmaz. Onda hemfikiriz.
1- 1982 Anayasası'nı savunacak halimiz yok, Baykal gibi "değiştirmek istiyorsan darbe yap" da diyecek değiliz. Hep diyorsunuz ya hukuki hatta halkın vicdanına göre uygun hukuki his. Sizce anayasa taslağının gizlice yapılması ve ilk Amerika'ya servis edilmesi hangi halkın vicdanına sığar. Önce bir halka sorarsın yeni anayasa ister misin, sonra cevap evetse anayasayı yapacak bir hukuki zemin oluşturursun. (her kesimi temsil eden kurucu meclis)anayasayı özgürce tartışırsın, nasıl Amerika kurucu babalarının ilkelerini ülkenin temeli kabul eder, sen de bu ülkenin kuruluş felsefe ve ilkelerine dikkat eden bir anayasa oluşturur, halkın oyuna sunarsın. Bu işe ABD'yi AB'yi karıştırmazsın.
2- Türbanı yasalaştırmakla %100'ü kucaklamanın ne alakası var demişsiniz. Ülke o yasadan sonra iyice kutuplara ayrıldı, sizce %100kucaklanmışa benziyor mu, toplumsal mutabakat sağlanmışa benziyor mu? Siz bugüne bakıp miyopluğunuzdan ötürü geleceği göremiyorsunuz. Hatta önünüzü göremiyorsunuz.Hatta ve hatta olmuş olanı dahi göremiyorsunuz. Türbanın nasıl bir baskı aracı olacağını geçmiş yıllarda yaşanan Ramazan ayında oruç tutmayanların başına gelenler örneğinden hatırlatmak isterim. Ha şimdi az biraz görmeye başladınız. Konu yaşam stillerine müdahale meselesi. Özel yaşamlarında türban takabilirler, ama kamusal alanda değil... ( Kanadoğlu, OK, Yalçınkaya döneminde sekretaryada çalışan memure hanım gibi) Sınırsız özgürlük yoktur, nasıl cinsel özgürlük istediğine tecavüz etmek değilse yaşam stilimi yaşayacağım derken başka yaşam stillerine tecavüz özgürlüğü de yoktur.
3-DTP kapatılmak istendiğinde ne dedi AKPliler hukuki süreç işliyor, müdahale etmek olmaz. Ama kendilerine gelince yasa yapıp nasıl davadan yırtarızın icabına bakıyorlar. Başsavcıyı bile Ergenekon'a almaya çalışıyorlar.
4- Hakan Bey iddianamenin linkini verdim, lütfen okuyun. Okumadan nasıl evrensel hukuka dayanmadığını söylersiniz. Aşkınız, sevgiliniz AB'nin kurumu AİHM'nin verdiği Refah kararını okuyun. Ha o Refah değil miydi AB karşıtı, bak sen şu işe AİHM'ye de gidermiş. Bir gün devletle mahkemelik olursam AİHM'ye gitmek gibi kendi fikirlerime ihanet edeceğim günü görmeyeyim. Ben açıkçası yasalara uygun ki parti kapatma yasaları sizin sevinç çığlıklarınız altında AB için 2001 yılında değişmişti. Ayrıca AKP'nin anayasa taslağında da var. Hukuki olmayan nedir anlamadım, iddianameyi okuyun derim.
5- Ecevit hükümeti IMF politikası uygulamadı mı güzel kardeşim (1999 Enflasyonla mücadele Programı, 2001 GEGP). O politikalar liberal politikalar değil miydi. 2001 krizi sonrası yine liberal politikalar uygulandı. 80 sonrasının en iyi hükümetini seçme işini sana bıraktım. En iyisi, 80 öncesinin herhangi bir hükümetinden daha kötüdür.
6- Ah be canım kardeşim dünya ekonomisinde likidite arttı, başta petrol fiyatlarının artmasıyla petro dolarlar aktı her piyasaya.. Sen ne yaptın dünyanın en yüksek reel faizini verdin. Bir de kura adamlar basınca düşük kur yüksek faizden dolar vurgunu yaptılar. Şimdi taşıma su bitti, değirmen dönmez artık... Kerameti AKP'de arama, 23 Nisan çocuklarından oluşan bir hükümet getirseydik başa,yine aynı ekonomik göstergeler elde edilirdi, en azından çalıp çırpmazlardı.
6- Ah canım kardeşim sen kumarhane gibi çalışan borsaya bakarak ekonomiyi değerlendirirsen yanmışız. Esnaf kan ağlıyor, çiftçi kan ağlıyor, işçi kan ağlıyor sen bunlara bak, bırak borsanın %70'i yabancı...Borsa iyiyse yabancıya iyi, halkın borsa da parası yok. Halkın kazancı mahsulden, maaşından, sattığı maldan geliyor. Kriz çoktan geldi haberin yok...
1. Konu direk olarak yeni anayasa ile ilgili değildi. Anayasa taslağının bilimsel bir metin olarak saygın üniversitelere tartıştırılması beni rahatsız etmedi. Ha o üniversite Amerika'daymış, o da herhalde Türkiye'de ilk 500'e giren üniversite olmadığındandır.
2. %100 halkı ikna etmek hiç bir zaman mümkün olmaz. Azgın azınlığın sesi fazla çıkıyor diye mazlum çoğunluğun özgürlük hakları görmezden mi gelinmeliydi? Başörtüsü yasağı 90'larda konulurken %100 uzlaşma aranmış mıydı? Başörtüsü takmak diğer insanların direk olarak hangi özgürlüğüne engel oluyor anlayamıyorum? Göz zevki özgürlüğü mü? Bunun "ayy bu zenciler buraya da gelmiş, ne çirkin" deme özgürlüğünden ne farkı var? Faşistçe tepkiler bunlar. Tecavüz örneği ne kadar doğru? Birinde direk olarak başka birine tecavüzden bahsediyoruz. Başörtüsü takmak tecavüz mü? Ha birisi size zorla oruç tutturuyorsa ona engel olmalıdır buna katılırım ama diğer sorunla direk ilgili değil bu. Öyle değil mi?
3. Sizi birisi öldürmeye kalksa tepkiniz, karşı kaldırımda yürüyen adamın öldürülme teşebbüsüne tepkinizden elbette farklı olur. Son derece normal bir tepki. Can havliyle neler yapmazsınız.
4. İddianamenin boş gerekçelere dayandığı açık. Tek başına suç olmayan fiiller topluca suç olurmuş gibi saçma sapan adalete sığmayan iddialar. Fikir özgürlüğü nereye kaldı? Niyet okuma ile hukuk olmaz!
5. Ecevit liberal olmuş vay vay. IMF programı uygulamasaymış kendisi hükümet değil miydi? Ayrıca çıpalı kur gibi saçmalıkların liberal ekonomi ile ilgisi olmadığı da açık.
80 öncesinde Türkiye 70 sente muhtaç olmuş, mazot bulunamadığından millet ısınamamış, ekmek kuyruklarında millet mahvolmuş, hiç bir dünya ürünü Türkiye'ye girmemiş ve insanlar kötü kalite mallara talim ettirilmiş. Çocuk ölümleri, hastane rezillikleri diz boyu imiş. Anarşi ve sağ sol çatışmaları da cabası. Bence 80 öncesi ile şimdiki durumu hiç karşılaştırmayın siz olmaz mı!
6. Veriler ortada. Reel faiz 5-6 sene öncesine göre makul seviyede. Ekonomide doğru işler yapılmış. Borç oranı düşmüş. TC iflasın eşiğinden dönmüş durumda.
7. Biliyorum bizim halk ya mazoşist ya da aptal. Hem şikayet ediyorlar hem de bu adamları %47 ile seçiyorlar. Saf da olabilirler. Belki de kömürdendir, evet evet kesin kömür yüzünden :)
13 Yorum Var.:
Sayın Ekodok,
Bu sefer yumuşacık bir uslupla yazacağım.
Baykal diyor ki,
1- Güzel kardeşlerim biz siyasi partiyiz, siyasi arenada mücadele ederiz, dolayısıyla kapatılma davası bizi sevindirmez.
2- Biz seçim sonrası AKP'yi ziyaret ettiğimizde anayasal düzeni yıkacak girişimlerde bulunmayın, laiklik olgusunun üzerine gidip gerginlik yaratmayın dedik. Memleketin sorunlarıyla ilgilenin dedik. Onlar bizi onayladıklarında "şimdi böyle diyorsunuz ileride bunun tersini yaparsınız"
Benim yorumum: Başbakana kim dedi seçim gecesi çık ben %100'ü kucaklaycağım türünden laflar et dedi, keşke o konuda da yalan söylemeseydi ve ya yapamayacağı vaati vermeseydi.
3- Ey liberaller, ey siz bizden daha özgürlükçü olduğunu iddia edenler, DTP kapatılırken neden parti kapatılamaz diye yaygara koparmadınız diyor Baykal. Bu ikiyüzlülük değil mi? Yani %47 halkın iradesi de diğer partili vekiller uzaylıların iradesiyle mi geldi. Yüzde kaç olunca kapatılma davası açılır, yüzde kaç olunca kapatılmaz izah eder misiniz?
Benim yorumum, iki partide eylemli bir biçimde anayasal düzene ve hukuka aykırı davranmıştır.
4- Baykal diyor ki, başsavcı şöyleymiş böyleymiş, ya kardeşim bu adamın kişiliğinde bir hukuka aykırılık, namussuzluk varsa ispatla, ispatlarsan biz de sana destek veririz.
Yorumum: Bugün Fehmi Koru diyor ki efendim savcı googledan sanki belli kelimeleri yazıp bulduklarıyla iddianame hazırlamış. Ayıp ya, lütfen düşünün ben Fehmi Koru'ya google'dan o gün yazacağın konuya ilişkin bilgileri kopyala yapıştır yapıyorsun desem ne laf eder acaba. Size mesleğiniz hakkında aynı şey söylense ne edersiniz?
5-Baykal diyor ki, ey canım ülkemin insanı, Mr BrookSum, ekodokum, barışım vd. dava süreci başladı, şimdi bırakalım herşey hukuka uygun şekilde ilerlesin. Yargıyı etkilemeyelim. Hala hukuk ve demokrasi süreci işliyor. AKP gelir savunmasını yapar, incelenir, karar verilir. Tabi ki yargının ondan sonra kararları eleştirilir.
Benim yorumum; sonra gidersiniz çok sevgili AİHM kapısına, Avrupalılar var, onlara da mı güvenmiyorsunuz. Ben güvenmem de sizler, hiç oluyor mu, sonra üzersiniz Avrupalı liberal dostlarınızı.
Allah aşkına Baykal bugün yapmış olduğu konuşmada bunlara değindi, hangisinde çağdışılık, anti demokratiklik, darbe şakşakçılığı var. İnsaf, Baykal'ı sevmem ama bu kadarı insaf...
Alın bu da iddianame
213.243.28.135/AKP_İDDİANAMESİ.doc
okuyun, google'dan yazmışmış... Uluslararası hukuka dayandırılmış, anayasaya ve kanunlara dayandırılmış, Refah Partisi'nin kapatılmasına atıf var. Ben gözden geçirdim, ben de okuyayım.
Baykal diyor ki "yahu bu adamlar ve bunların fikirleri doğrultusunda eylemleri daha evvelde de parti kapattırdı, tam dört kere, yahu bunlar kudurmuş desek değil alışmış...
Gözlerinizden öperim...
Sayin Ulas,
Yorumunda benim ismimi zikretmemissin ama saydigin eshasin arkasindan gelen "vd." ifadesinden kendime de pay cikardim ben. Baykal'in ne demek istedigini anlayamayan bizlere, sayin anamuhalefet liderinin demecini kendi yorumlarinla da zenginlestirerek pek bir guzel 'serh' etmissin. Tesekkurler. Bir tesekkur de iddianame icin verdigin linke. Ben zaten tam metni okumustum, ama olsun. Sen de "okuyacagim" demissin, eger okuduysan senden yeni bir izahat yapmani isteyecegim, tam kavrayamadigim yerler icin. Hos, hemen hic bir yerini kavrayamadim, ama aklimi kurcalayan bir yerini, sana bir sorayim istedim.
'Uluslararasi hukuka dayandirilmis, anayasaya ve kanunlara dayandirilmis' iddianamenin 110. sayfasinin son paragrafinda bu 'kapatilasica' partinin hukumeti doneminde cikartilan Kurumlar Vergisi Kanunu'ndaki "Bu Kanunun uygulanmasında sendikalar dernek; cemaatler ise vakıf sayılır" hukmu ile cemaat kavraminin yasalara girdigi soyleniyor. Merak ettim, eski Kurumlar Vergisi Kanunu'na baktim. Bu hukum orada da aynen var. Hem "cemaat" kavrami, kanunlarimizda ilk defa ve sadece burada mi geciyor? Ben, sahsim adina Baykal'i anlayamadigim gibi, 'anayasa ve kanunlara dayandirilmis' iddianamede Savcinin ne demek istedigini de hakkiyla kavrayamadim. Icimden bir ses, "baska bir hukumetin cikardigi kanun maddesi, bu partinin kapatilmasi icin gerekce olmus" diyor. Ama dogrusunu sen bilirsin.
"Savci diyor ki" diye baslayan tevilini merak ediyorum.
Ha bir de, cemaatleri kanunen Kurumlar Vergisi mukellefi yapan hukum, hangi hukumet doneminde yasalara girmis? Bir de bir de cemaat kavrami ilk defa yasalara ne zaman, ne sekilde girmis? Bizi bir aydinlativersen. Bir de kanun koyucunun "cemaat" kavrami ile Sayin Savci'nin anladigi "cemaat" kavrami ayni midir? Bunun da izahatini isteyecegim. Cehaletimi ve basiretsizligimi mazur gorun lutfen.
Cevap yazacak vaktim yok.Ben de copy paste yapayım bari.Nasılsa moda o....
İddianamenin 'yaşam biçimi' kime ait?
"Davalı siyasi partinin izlediği politikanın ortaya çıkardığı tehlike belirgin ve yakındır." Bu cümle iddianamenin 158. sayfasında yer alıyor.
AK Parti'nin neden kapatılması gerektiğini anlatırken, eylemleri sıralıyor ve "tehlikenin belirgin ve yakın" olduğu hükmüne ulaşıyor. Davanın içeriğini, delillerinin ciddiyetini, izlenen muhakemeyi ve yöntemi bir kenara bırakalım. Bu cümlenin arkasında, bir varsayım var: "Başsavcı, AK Parti hükümetinin izlediği politikaları yargılayabilir." Başsavcı, bir partinin kapatılması ve 71 politikacının siyasî haklarına yasak konulmasını, yani ceza talep ediyor. Politikaları, bir kapatma davasının, dolayısıyla bir ceza davasının konusu yapmak üzerinde hukukçuların, başlarını iki ellerinin arasına alıp uzun uzun düşünmeleri lâzım.
Bir başka örnek iddianamenin 147. sayfasından. Başsavcı, AK Parti'nin "özellikle Anayasa ile Yüksek Öğretim Kanunu'nda değişiklik içeren tekliflerinin... devletin temel ilkelerini değiştirme niyetini ortaya koyduğu"nu söylüyor. Artık partinin politikası değil, doğrudan doğruya bir yasama faaliyeti, suç olarak tanımlanıyor. Yasama faaliyeti suç olur mu? Yasama faaliyetini, başsavcı iddianamesine suç olarak yerleştirirse ne olur?
Verdiğim iki örnek Başsavcı'nın yargı adına açıktan icra ve yasama organının yetkilerine müdahalede bulunması anlamı taşıyor. AK Parti'nin kapatılması için Yargıtay Başsavcısı'nın hazırladığı iddianame tam olarak Yargı erki ile Yasama-Yürütme erkleri arasında, egemenliğin kullanımı konusunda bir yetki anlaşmazlığını gösteriyor. "Çok partili, demokratik, parlamenter, hukuk devleti" olarak tanımlayacağımız Türk siyasal sistemi için bu durum, yargının yetkisini aşması demek. İddianamede verdiğim örneklerden çok sayıda var. Başsavcı yargı adına, icra organının politikalarına ve yasama faaliyetlerine müdahalede bulunuyor. Halbuki, anayasamızda yer alan kuvvetler ayrılığı prensibine göre icranın yani idarenin, yasaların, yani TBMM'nin yasama faaliyetlerinin nasıl denetleneceği bellidir. Başsavcı bir kapatma davasını üzerine inşa ettiği gerekçeleri, icra ve yasama organının yetkilerine müdahale ederek temellendiriyor.
İddianamede, Yasama ve İcra organının payına düşen sistematik müdahaleler var. Daha vahim bir durum var. Başsavcı AK Parti'yi "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olarak tanımlarken, bizim yani bireylerin hayatına tek tek müdahale anlamı taşıyan bir laiklik tanımına dayanıyor. Suçlamalar sadece AK Parti'yi değil, benim özel hayatımı da hedef alıyor. İddianamenin başında laiklik "bir uygar yaşam biçimi" olarak tanımlanıyor.Eğer laiklik bir "yaşam biçimi" ise, devletin iç işleyişini ve siyasal alanı anayasal düzeyde tanımlayan bir hukuk prensibi olmanın yanında benim yaşamımı düzenleyen bir "çerçeve"ye dönüşüyor. Benim "yaşam biçimi"min nasıl olması gerektiğine dair kural koyan bir düşünce sisteminden söz ediyoruz. Nitekim, laikliği bir "yaşam biçimi" olarak tanımlayan cümleden hemen sonra laiklik "toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin en son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisi" olarak benim yaşamımın üzerine kural koyan yüksek bir merciye dönüşmektedir. Burada tanımlanan şey laiklik değil, düpedüz 19. yüzyılda moda olan teleolojik pozitivizmdir. Bugün bilim çevrelerince de makbul görülmemektedir. Bir başsavcının bilimsel gelişmelerden haberdar olması gerekmez. Bu düşünce laiklik değil bir felsefi inançtır. Ama, Başsavcı bir felsefî inancı savunmak üzere dava açamaz. Bu felsefî inancı bana dayatmak, Anayasa'nın 10. maddesine aykırıdır.
Çok sık tekrarlandığı için hepimize doğal gelen "laik yaşam biçimi" sözü üzerinde etraflıca düşünelim. Bu yaşam biçimi neyin nesidir? Bir insan "laik bir yaşam biçimi"ni nasıl sürdürür? Böyle bir şey mümkün müdür? İddia sahipleri bana bu yaşam biçimine dair tek bir cümle söyleyebilirler mi? Söyledikleri zaman, "bunun laiklikle ne alakası var?" sorusuna dayanabilecekler mi?
O zaman bu iddianamenin AK Parti'den önce bizim "yaşam biçimi"mize bir dayatma olduğunu ve davanın bize açıldığını fark etmeliyiz.
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE
18 Mart 2008, Salı Zaman Gazetesi
Sayın Keynesian belirttiğim gibi okumadım, dün elde ettim ( bu arada aşk olsun elinize internetten geçtiyse bizimle paylaşmaz mı insan). Okuyacağım, katılıp katılmadığımı belirtirim. Önce Van savcısı, şimdi de başsavcı, hukukçu olacağız sonunda...
Cüneyt Bey, sizin eleştirilerinizi de inceleyeceğim. Hatırlarsanız bir önceki Cunhurbaşkanı A.N.Sezer (kendisini severim) laiklik tartışmalarında dinin toplumsal hayata etkisinin olmaması gerektiğini belirtmişti. Anayasa hukukçusu, eğitimli ama burada yanılmıştır, din sosyolojinin ilgi alanındadır ve toplumsal yaşamı ister istemez etkiler ritüelleriyle, içinde barındırdığı ahlak kodlarıyla, ama laiklik bu etkinin dayatılmasını engeller. Devletin laikliği konusunda böyle çok katı bakış açıları da var. Ama dediğim gibi inceleyim yazarım.
Cüneyt Bey bir nokta dikkatimi çekti.
"Başsavcı, bir partinin kapatılması ve 71 politikacının siyasî haklarına yasak konulmasını, yani ceza talep ediyor. Politikaları, bir kapatma davasının, dolayısıyla bir ceza davasının konusu yapmak üzerinde hukukçuların, başlarını iki ellerinin arasına alıp uzun uzun düşünmeleri lâzım." demişsiniz. Ya da alıntı yaptığınız yazar demiş.
Bu dava ile savcı müeyyide talep eder. Kapatma davası dediğiniz gibi "dolayısıyla ceza davası" değildir. Ceza kanununa göre suç olmayan unsurlar bu davada da suç değildir gibi bir mantığı yok bunun...
Üstteki paragraf için Vatan Gazatesi Mehmet Tezkan 18 mart 2008tarihli yazı
En azından Fehmi Koru gibi olayı magazinleştirmiyorsunuz. Sağolun...
Bir de İslamcı takımı gibi tartışıyorsunuz. Ben oraya maddeler yazmışım, hiç birine cevap yok, üstüne maddelerle karşılık, olsun ben bu takımla saatlerce tartışmışımdır, sorun değil...
birakin bu hukuk mukuk geyiklerini. adamlar son kursunlarini atiyorlar. ama sonunda her harikulade kaybedecekler ama olan turk milletine olacak. dava reddedilirse akp zaten kazanacak. kapatilirsa ekonomik kriz cikacak esnaf ve isyerleri iflas edecek. parti kapatmasi serefine bogazda kadeh tokusturanlar da dahil milyonlarca insan issiz kalacak. (ozellikle sevinc cigliklari atan beyaz yakali calisanlar issiz kalinca yuzlerindeki ifadeyi gormek istiyorum.) ufukta yeni bir sag karizmatik lider de olmadigi icin siyasi istikrarsizlik zirve yapacak. kendi derdine dusen abd'de turkiye'deki yeni dikta rejimine finansal destek saglamayacak. ac kalan halk ayaklanacak ... Gerisini artik siz tahmin edin. benim anlamadigim bu davayi acanlar ve arkasindaki destekcileri bunu goremiyorlar mi?
İddianameyi okumam sona ermiştir. Sizlerin sorduklarına yanıt vermeye çabalayacağım. Öncelikle hukukçu olmadığımı belirtir, ama okuduğunu anlayan biri olduğumu belirtmek isterim.
Bundan önce sizin düşünce yapınıza yönelik öngörülerde bulunmuştum. Yine bulunacağım, başbakan genelde buna niyet okuyuculuğu diyor, ama ben kanıtlarımı da ortaya koyacağım.
Öncelikle üzülerek söyleyeyim ki, sizler bu iddianameyi tam anlamıyla okuduğunuz konusunda beni inandıramadınız. Bu yüzden size önerim "Ergenekon İddianamesi" öümüzdeki on yıl içinde çıkarsa bari onu okurken parmağınızı "page down" tuşundan çekin.
Sayın Keynesian "uluslararası hukuka, anayasaya ve yasalara dayandırılmış" ifademle alay ediyor. Oysa bu alaylı karşı çıkışın dayandığı hiç bir obejektif argüman yok, tek bir argüman var o da sübjektif, başsavcıya karşı ön yargı. Bu konuyu açalım.
Başsavcı iddasında uluslararası hukukta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM içtihatlarına dayanmış. Refah Partisi kararı, Leyla Şahin kararı, Şenay Karaduman kararı, Dahlab Kararı vb.
Anayasanın yanısıra Siyasi Partiler Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası...Uzun uzun madde madde açıklamış, yasal dayanaklarını ortaya koymuş.
Keynesian, Kurumlar Yasası'nda geçen cemaat kavramı bağlamında bir soru sormuş. İnceledim. Cemaat kavramı bir kere Lozan'da kabul edilmiş bir kavram, bir önceki Kurumlar Yasası 1949 yılında İsmet İnönü hükümeti zamanında yasamadan geçmiş. Bu yasada yani 5422 sayılı yasada bu kavram var. Şimdi Sayın Keynesian'in ve cımbız liberallerin kulakları ağzına vardı. Ama bir gerçeği söyleyeceğim beyler, siz iddianamenin bütününe vakıf olamamışsınız. Çünkü İslamcı kesimle düşe kalka cımbızcılıklarını size de bulaştırmışlar.
Şimdi, bomba geliyor ve sizin okumadığınızın yahut "page downcı" liberalliğinizin ispatı.
Sf.139'u açıyorsunuz, onun son paragrafına bakıyorsunuz. Orada başsavcı cemaat kavramının tarihine ve anlamına iniyor. Ne diyor. Tarih olarak Lozan, anlamı Türk vatandaşı gayrimüslim topluluklar. Devamında ne diyor.Zamanın Dışişleri Bakanı Gül'ün cemaat kavramı yorumundan hareket ediyor. Gül bir yönetmelikle Fetullah Gülen cemaatine ait okulların ticari şirket kabul edilerek onunla ilişkiye geçilmesini istiyor. Yani AKP'nin cemaat kavramı ( kendi uydurmasıyla kurumlar vergisi yasasına uygun) ile Lozan'ın cemaat kavramı arasındaki farkı açığa vuruyor. Yani başsavcı ile Lozan'ı müzakere edenler aynı safta iken AKP layık olduğu safta yer alıyor. Lütfen okuyun daha iyi anlayacaksınız. (ek 72, Abdullah Gül hakkındaki iddialar başlığı ve sf 139)
Cüneyt Bey, dikkatli okumuyorsunuz. "Laikliğin yaşam biçimi" olduğu belirtilen kısım iki yerde geçiyor ve tıpatıp aynı. Birinde 19 nolu dipnot var. Bu dipnot Anayasa Mahkemesi kararıdır. Yani başsavcı bu kavramı yine içtihattan almış. Sonrasında toplumsal yaşam biçimidir diyor yani toplum halinde yaşamanın bir gereği, devlete egemen ve etkin güç akıl ve bilimdir diyor devlete dikkat çekerim. Yoksa sen bireysel alanında istediğini yap,mesela istersen faizi kabul etme... Birey için ne diyor bu sayede birey kulluktan çıkar, laiklik toplumsal yapı içerisinde özgür düşünebilsin diye ortam sağlar, yani dayatmaları engeller. Yani siz yaşam biçiminizi başkalarına dayatmadan belirleyin diye size özgür toplum içerisinde özgür alan açar diyor. Tarikat ilişkileri ne yapar. Müridi, mürşidine bağlar, yani bireysel alanın artık hakimi kimdir,mürşittir. Yani Mümtazer Türköne gitsin kendisine sizin gibi bir mürit bulsun beni bu işten ayrı tutsun.
Cüneyt Bey, başsavcının yaptığı şey AKP politikalarını yargılamaktır diyorsunuz. Politika dediğimiz şey fikirler ve bu fikirlerin somut eylemlere dökülmesi değil midir. Savcı bakıyor bunlar parti iç tüzüğüne, anayasanın değişmez hükümlerine ve bu hükümler sebebiyle biricikliği ortada olan Atatürk ilke ve inkılâplara özellikle laiklik ilkesine aykırı.
Bu iddianameyi okumamışsınız ya da bütünlüklü bir okuma yapmamışsınız derken inanın hicap duyuyorum. Ama orada madde madde geçmişte yapılan tekliflerin kanunlaşmadan nasıl döndüğü, iptal edildiği çokça yazıyor. Bir parti düşünün habire laiklik ilkesi sebebiyle teklifleri geri dönüyor. Ne dersiniz. Yeter kardeşim dikkat et demez misiniz.( Ha bir de bu adamlar durmadan referandum istiyorlar gerekli gereksiz, bunu Hitler yapardı, ne güzel denk geliyorlar) Ama o Müslüman Kardeşler (Mısır'dakine atıf) laiklikle hesapları varsa tabi ki durmadan geçirmeye çalışır. Türban için yapılan son değişiklikler hususunda anayasa değişikliği ve Yök yasası değişikliği teklifi tartışmaları koca koca dipnotta yazıyor ve başsavcı gerekçeleri yazmış, okuyun,nasıl zorladıklarını görün ayrıntısıyla...Süheyl Batum o dönem bir iddiada bulunmuştu, bırakın, hukuken bir tuhaflıktan başka hiç bir şey çıkaramazlar. Dünyanın gelmiş geçmiş en baba hukukçuları gelsin beceremezler demişti, haklı çıktı.
Hicap duyarak söylüyorum, sadece delil niteliğindeki söylemleri dikkatlice okuma zahmetini gösterseydiniz; odaklaşmayı, bir bütün halinde partinin her kademesinde yapıldığını, tarih açısından yoğunluğu, yalan söylemenin, takiyye yapmanın nasıl aklandığını ( adete Orta çağ ruhban sınıfı gibi, ya da günümüzün bir takım tacizci, eşcinsel Vatikan papazları gibi) görürdünüz.
Onlar kendi sermayelerini yaratıp, ülkeyi sömürürken, her geçen gün daha fazla insanı dindar olamamakla suçlayıp, patates dininden olduklarını vurgulayarak, cenneti sadece kendi tapulu alanlarına çevirecekler.( Erbakan Malatya konuşmasına atıf, bunlar onun öğrencisi ya aynı kafalar)
Başsavcıyı bir başka yönden tebrik ederim. Tarihe bu belgeyle damga vurarak başbakan denilen ABD ve Yahudi sermayesi uşağı adamın BOP'daki rolüne, Ilımlı İslam modeli için ABD'nin nasıl uşağı olduğunu iyi sergilemiş.
---------------------------------
İddianemeden inciler
* Zekat Marketler Zinciri fikri
* Elbette iş adamları kendine çeki düzen verecektir. Bu yönetimin durumuna göre şekillencektir.( Türbanlı eşi olana ihale savunması)
*Türkiye'de din bir çimentodur.
* Söz söyleme hakkı din ulemasınındır.
* Diyorlar ki bu siyasi simge, ne alakası var
* Velev ki siyasal simge, ne olmuş.
Ne olacak riyakarlığın ve yalancılığın ortaya çıktı. Bir de dindarım der...
* Zorladığımız zaman o insanları takiyyeci ve ikiyüzlü yaparız ( İtiraf)
* belediye başkanının cami cami gezip imamlık yapması.
---------------------------------
Fetullah geliyor ya yakında, başladı hükümet ne kadar adam varsa içeri çekmeye, hani 8 ay oldu Ergenekon hakkında iddianameyi okuyamıyoruz. Aaaa bir bakıyoruz belgeler dışarı sızmış, kitap olmuş. Dava süreci yok, ne olduğu belirsiz... Hadi şunu da yazın bakayım blog yazarları bunu da ele alın. Eğer yazmazsanız "Mahir Çayanvari" bir yazı gelecek onu söyleyeyim. Başlığı " Ekonomitürk Blog Oportünizminin Niteliği"....
Kurumlar Yasası diye habire yazdığım şey Kurumlar Vergisi Yasası'dır.
Bay İsimsiz'e,
Birrrrr, Beyefendi hukukta dava açılırken siyasi ortam, ekonomik ortama bakılmaz, hukuka aykırılık var mı ona bakılır. O senin dediğin hukukun çifte standartlı kullanımı Avrupa'ya (Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası) ve AKP'ye özgüdür.
İkiiiii, Hükümetin ekonomik kriz geliyor uyarılarına yaptığı alaycı cevapları hatırlayın, önlem almaktan acizler...
Üçççççç,AKP'nin umrunda değil ekonomi, biliyor ki yeter ki dış siyasi destek eksilmesin...
Dörttt, vatandaşa Allah acısın, 1980'lerden beri liberal politika rezillikleri yüzünden çekmediği kalmadı; nerede yalancı, sahtekar, kanundan korkmayan varsa sömürdü...
Beşşş, bu siyasi lider profilleriyle haklısınız yine siyasi istikrarsızlık eksik olmaz...
benden gunah gitti. turkiye sonu ic savasa varacak catisma ortamina gidiyor. darbe olmasi bile catismayi zirveye cikaracak. herkes hedefine kilitlenmis durumda. turkiye icin hep iran olur, suriye olur, malezya olur benzetmeleri yapilmisti. ama bana gore bu ortamda benzeyebilecegi tek ulke kaldi o da lubnan. turkiye uzun yillar surecek bir ic savas ortamina gidiyor. ve sanirim sonunda da turkiye tek parca olarak kalamayacak.
Bykalı bildim bileli aynı üslüp aynı eksende konuşmalar ve her seferinde talihsiz açıklamalar.Bir insanda ancak bu kadar hırs ve hazımsızlık olabilir...
Sayın Ulaş,
Ben iddianameyi okumadım ama ilgili birçok yazı okudum. İddianamenin hukuki olduğunu düşünmüyorum. Kanuni olabilir ama hukuka ve kamu vicdanına uygun değil. İlk yorumunuzdaki sorulara geçelim:
1. OK.
2. Türkiye'deki anayasal düzen 1982'de askeri darbeyle gelen düzendir. Bunun yıkılması ve sivil bir anayasa yapılması gerekiyor zaten. Bu konuda askeri bir devletten mi yanasınız siz? Başörtüsü yasasını çıkarmanın diğer %100'ü kucaklamamakla ne ilgisi var. Milletin bir kısmının özgürlük alanının arttırılması neden sizi rahatsız ediyor? Sizin özgürlüğünüzü kısıtlayan mı var? Ya da sizin özgürlüğünüzü kısıtlamak isteyen oldu da siz onu şikayet ettiniz ve şikayetiniz yerine mi getirilmedi?
3. DTP kapatılmak istendiğinde AK Partiden gelen açıklamalar parti kapatmanın çözüm olmadığı idi. Ben sevindiklerine dair bir şey hatırlamıyorum. Kapatılmaması gerektiğini bizzat Erdoğan söyledi.
4. google'dan alıntı ile ilgili söyleyeceğim yok. Bilmiyorum.
5. Dava hukuki değil. Suç olmayan fiiller art arta yazılıp parti kapattırılmak isteniyor. AK Parti ve o partiye oy verenlerin buna karşı çıkmasında ve direnmesinden normal bir şey olamaz. Bugünki Gülay Göktürk'ün yazısını okuyun, Kurbanlık koyun gibi başını giyotine mi uzatsın insanlar yani. Bir de yurt dışındaki bu konuda çıkan yazıları okumanızı tavsiye ederim. Hemen hepsi, bu davanın laikçilerin darbe girişimi olduğunda ve demokrasiye darbe olduğunda hemfikir. Herhalde onların hepsi de şeriatçı olsa gerek öyle mi sizce?
Son yazınızdaki sorulara gelirsek:
1. Bir ülkede hukukun dayanağı nedir? Bir evrensel hukuk vardır ve bir de o ülkede insanların vicdanında oluşan hukuk hissi vardır. Bu davada ikisi de olmadığı için, ve sadece 1980 darbesinden arta kalan bir anayasadaki kanunlara dayandırıldığı için hukukla ilgisi yoktur.
2. Ekonomik krizle ilgili önlem alınmadığı için sanırım hala kur ve borsada kriz etkisi büyük biçimde görülemedi. 2001 ile karşılaştırın.
3. AK Partinin ekonomi umurunda olmadığı için 5 yıldır Türkiye makro göstergelerde önceki 20 yılda görülememiş başarılar elde etti herhalde.
4. Vatandaş 1980'den beri en kötü duruma Ecevit ve Yılmaz hükümetleri zamanında düştü. İnanmazsanız verilere bakın. Ecevit'e de liberal demiyorsunuzdur sanırım. 2001 krizinin mimarı kimlerdi? 28 Şubatçı paşalar banka yönetim kurullarına girdiler ve banka hortumlamalarına ses çıkardılar mı sanırsınız siz? 80'den beri en başarılı hükümetler hangileriydi?
5. Evet, AK Parti kapatılırsa istikrar filan kalmaz. Onda hemfikiriz.
Selamlar.
Sayın Hakan,
1- 1982 Anayasası'nı savunacak halimiz yok, Baykal gibi "değiştirmek istiyorsan darbe yap" da diyecek değiliz. Hep diyorsunuz ya hukuki hatta halkın vicdanına göre uygun hukuki his. Sizce anayasa taslağının gizlice yapılması ve ilk Amerika'ya servis edilmesi hangi halkın vicdanına sığar. Önce bir halka sorarsın yeni anayasa ister misin, sonra cevap evetse anayasayı yapacak bir hukuki zemin oluşturursun. (her kesimi temsil eden kurucu meclis)anayasayı özgürce tartışırsın, nasıl Amerika kurucu babalarının ilkelerini ülkenin temeli kabul eder, sen de bu ülkenin kuruluş felsefe ve ilkelerine dikkat eden bir anayasa oluşturur, halkın oyuna sunarsın. Bu işe ABD'yi AB'yi karıştırmazsın.
2- Türbanı yasalaştırmakla %100'ü kucaklamanın ne alakası var demişsiniz. Ülke o yasadan sonra iyice kutuplara ayrıldı, sizce %100kucaklanmışa benziyor mu, toplumsal mutabakat sağlanmışa benziyor mu? Siz bugüne bakıp miyopluğunuzdan ötürü geleceği göremiyorsunuz. Hatta önünüzü göremiyorsunuz.Hatta ve hatta olmuş olanı dahi göremiyorsunuz. Türbanın nasıl bir baskı aracı olacağını geçmiş yıllarda yaşanan Ramazan ayında oruç tutmayanların başına gelenler örneğinden hatırlatmak isterim. Ha şimdi az biraz görmeye başladınız. Konu yaşam stillerine müdahale meselesi. Özel yaşamlarında türban takabilirler, ama kamusal alanda değil... ( Kanadoğlu, OK, Yalçınkaya döneminde sekretaryada çalışan memure hanım gibi) Sınırsız özgürlük yoktur, nasıl cinsel özgürlük istediğine tecavüz etmek değilse yaşam stilimi yaşayacağım derken başka yaşam stillerine tecavüz özgürlüğü de yoktur.
3-DTP kapatılmak istendiğinde ne dedi AKPliler hukuki süreç işliyor, müdahale etmek olmaz. Ama kendilerine gelince yasa yapıp nasıl davadan yırtarızın icabına bakıyorlar. Başsavcıyı bile Ergenekon'a almaya çalışıyorlar.
4- Hakan Bey iddianamenin linkini verdim, lütfen okuyun. Okumadan nasıl evrensel hukuka dayanmadığını söylersiniz. Aşkınız, sevgiliniz AB'nin kurumu AİHM'nin verdiği Refah kararını okuyun. Ha o Refah değil miydi AB karşıtı, bak sen şu işe AİHM'ye de gidermiş. Bir gün devletle mahkemelik olursam AİHM'ye gitmek gibi kendi fikirlerime ihanet edeceğim günü görmeyeyim. Ben açıkçası yasalara uygun ki parti kapatma yasaları sizin sevinç çığlıklarınız altında AB için 2001 yılında değişmişti. Ayrıca AKP'nin anayasa taslağında da var. Hukuki olmayan nedir anlamadım, iddianameyi okuyun derim.
5- Ecevit hükümeti IMF politikası uygulamadı mı güzel kardeşim (1999 Enflasyonla mücadele Programı, 2001 GEGP). O politikalar liberal politikalar değil miydi. 2001 krizi sonrası yine liberal politikalar uygulandı. 80 sonrasının en iyi hükümetini seçme işini sana bıraktım. En iyisi, 80 öncesinin herhangi bir hükümetinden daha kötüdür.
6- Ah be canım kardeşim dünya ekonomisinde likidite arttı, başta petrol fiyatlarının artmasıyla petro dolarlar aktı her piyasaya.. Sen ne yaptın dünyanın en yüksek reel faizini verdin. Bir de kura adamlar basınca düşük kur yüksek faizden dolar vurgunu yaptılar. Şimdi taşıma su bitti, değirmen dönmez artık... Kerameti AKP'de arama, 23 Nisan çocuklarından oluşan bir hükümet getirseydik başa,yine aynı ekonomik göstergeler elde edilirdi, en azından çalıp çırpmazlardı.
6- Ah canım kardeşim sen kumarhane gibi çalışan borsaya bakarak ekonomiyi değerlendirirsen yanmışız. Esnaf kan ağlıyor, çiftçi kan ağlıyor, işçi kan ağlıyor sen bunlara bak, bırak borsanın %70'i yabancı...Borsa iyiyse yabancıya iyi, halkın borsa da parası yok. Halkın kazancı mahsulden, maaşından, sattığı maldan geliyor. Kriz çoktan geldi haberin yok...
Sayın Ulaş,
1. Konu direk olarak yeni anayasa ile ilgili değildi. Anayasa taslağının bilimsel bir metin olarak saygın üniversitelere tartıştırılması beni rahatsız etmedi. Ha o üniversite Amerika'daymış, o da herhalde Türkiye'de ilk 500'e giren üniversite olmadığındandır.
2. %100 halkı ikna etmek hiç bir zaman mümkün olmaz. Azgın azınlığın sesi fazla çıkıyor diye mazlum çoğunluğun özgürlük hakları görmezden mi gelinmeliydi? Başörtüsü yasağı 90'larda konulurken %100 uzlaşma aranmış mıydı? Başörtüsü takmak diğer insanların direk olarak hangi özgürlüğüne engel oluyor anlayamıyorum? Göz zevki özgürlüğü mü? Bunun "ayy bu zenciler buraya da gelmiş, ne çirkin" deme özgürlüğünden ne farkı var? Faşistçe tepkiler bunlar. Tecavüz örneği ne kadar doğru? Birinde direk olarak başka birine tecavüzden bahsediyoruz. Başörtüsü takmak tecavüz mü? Ha birisi size zorla oruç tutturuyorsa ona engel olmalıdır buna katılırım ama diğer sorunla direk ilgili değil bu. Öyle değil mi?
3. Sizi birisi öldürmeye kalksa tepkiniz, karşı kaldırımda yürüyen adamın öldürülme teşebbüsüne tepkinizden elbette farklı olur. Son derece normal bir tepki. Can havliyle neler yapmazsınız.
4. İddianamenin boş gerekçelere dayandığı açık. Tek başına suç olmayan fiiller topluca suç olurmuş gibi saçma sapan adalete sığmayan iddialar. Fikir özgürlüğü nereye kaldı? Niyet okuma ile hukuk olmaz!
5. Ecevit liberal olmuş vay vay. IMF programı uygulamasaymış kendisi hükümet değil miydi? Ayrıca çıpalı kur gibi saçmalıkların liberal ekonomi ile ilgisi olmadığı da açık.
80 öncesinde Türkiye 70 sente muhtaç olmuş, mazot bulunamadığından millet ısınamamış, ekmek kuyruklarında millet mahvolmuş, hiç bir dünya ürünü Türkiye'ye girmemiş ve insanlar kötü kalite mallara talim ettirilmiş. Çocuk ölümleri, hastane rezillikleri diz boyu imiş. Anarşi ve sağ sol çatışmaları da cabası. Bence 80 öncesi ile şimdiki durumu hiç karşılaştırmayın siz olmaz mı!
6. Veriler ortada. Reel faiz 5-6 sene öncesine göre makul seviyede. Ekonomide doğru işler yapılmış. Borç oranı düşmüş. TC iflasın eşiğinden dönmüş durumda.
7. Biliyorum bizim halk ya mazoşist ya da aptal. Hem şikayet ediyorlar hem de bu adamları %47 ile seçiyorlar. Saf da olabilirler. Belki de kömürdendir, evet evet kesin kömür yüzünden :)
Yorum Gönder