Türkiye Ekonomisi ve Tasarruf

Türkiye ekonomisinin en ciddi yapısal sorunun tasarruf açığı olduğunu savunan biri olarak bu konu her gündeme geldiğinde ne kadar mutlu olduğu size kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Daha önce Ali Babacan yükselen cari açık ile ilgili konuşurken bu soruna dikkat çekmişti, o zaman da sevinmiştim, aynı zamanda reel faizlerin bir türlü öngörülemeyen enflasyondaki zıplama yüzünden negatife dönmesiyle tasarrufların nasıl artacağı sorusunu zihnimde filizlendirmişti, pek çok mantıklı yorumcu da bu durumu sorgulamıştı. Ben bu şahıslar hakkında “mantıklı yorumcu” ifadesini kullanıyorum ama “faiz lobisi” diyen de var.

Konuyla ilgili bir'haber bugün Bloomberg’te yayınlandı. Çin’den sonra dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi olan ve 2002 yılından beri %5,9'luk bir ortalama büyüme gerçekleştiren Türkiye ekonomisi bu verilerle şu anda sahip olduğu kredi notundan daha fazlasını hakettiği bir gerçek ancak şu an sahip olduğu tasarruf oranıyla da notun yükselmesi de zor. Bu yüzden Türkiye kendi ekonomisinin 12de 1'i büyüklükte olan Guetamala, Sırbistan gibi ülkelerle aynı kredi notuna sahipken yurtdışında yaptığı borçlanmalarda her 1 milyar dolarlık borçlanma için Rusya’nın ödediğinin 8 milyon dolar fazlasını ödüyor.



Bugün Goldman Sachs’ın Türk bankaları ile ilgili raporunda da bu konuya değiniliyor. Raporda yine Rusya ile yapılan bir kıyaslama var ve verilere göre son 10 yılda tasarruflar Rusya’da 12 kat artarken Türkiye’de sadece 4 kat artmış. Tabi demografik açıdan Türkiye’nin nüfusunun daha genç olması (dolayısıyla tüketime daha meyilli, tasarruf-tüketim kararında ağırlığın tüketimde olması) ve Rusya’nın hammadde ihraç eden bir ülke olarak cari fazla vermesi ve tasarruf edebilecek rezervlere sahip olmasının etkisi büyük. Goldman Sachs da zaten iki ülkenin bankalarının borsalarda fiyatlanmasında bu değişikliklere dikkat çekiyor. İki ülkenin kredi büyüme oranlarında da Türkiye ufak farkla önde, %37'ye %33. Temmuz 2012'de uygulamaya geçecek Basel II uygulaması ile de kredi büyümesinin daralacağını öngörmek için çok zeki olmaya gerek yok. Burada bir parantez açıp bunun en çok gayrımenkul sektörünü etkileyeceğini sözlerime ekleyeyim. Bir parantez de raporda Halkbank için “al” yorumu yapıldığı için açalım ki yabancı raporları takip eden herkes tahmin edebileceği bir şey bu.

Ülkenin tasarruf açığının ise cari açık ve tüketime dayalı büyümeyi nasıl beslediğini anlatmama gerek yok sanırım. İnsanlar belirli bir gelir elde ettiklerinde vermeleri gereken bir karar vardır, o da tüketim yaparak gereksinimlerini karşılamak ya da gereksinimlerini karşılamayı erteleyerek gelirleriyle tasarruf ya da yatırım yapmak. Ülkemizde insanların kararlarında tüketim daha büyük bir ağırlığa sahip olduğundan ve başta enerji olmak üzere üretim sistemi de pek çok girdisini dışarıdan karşıladığından yüksek cari açıklarla karşılaşıyoruz. Düşük faiz oranları insanları tasarruf yapmaktan alıkoyarken tüketimi de daha cazip hale getiriyor. Bütün bunlar olurken de mevduat vade ortalamasının bir ay, kredi vade ortalamasının bir yıla yakın olduğu bankacılık sisteminde, bankalar nakit akımlarında vadesel eşgüdümü sağlamak için bin dereden su getiriyor. Sonuçta hem reel kesim, hem de finansal kesim ciddi bir kırılganlığa sahip oluyor.



Goldman Sachs analistlerinin hazırladığı yukarıdaki grafikte de yine Türkiye ve Rusya’nın büyüme kompozisyonları kıyaslanıyor ve dış ticaret 14 baz puanlık ve tüketimde 20 baz puanlık Rusya lehine olan farka dikkat çekiliyor.

Bloomberg haberinde bir de BDDK raporuna dikkat çekiliyor. BDDK raporuna göre toplam kredilerin %85′i aylık geliri 1.200$ altında olan kesim tarafından kullanılıyor, mevduatın 47′si ise toplam nufüsa oranı %0,1 olan bir kesim tarafından tutuluyor. Demem o ki Türkiye halkı borçlu, üstelik bu borcu kapayacak ne geliri, ne de tasarrufu var.

Kapkara bir tablo çizmek istemiyorum ama finansal sistemin barındırdığı ve eğer giderilmezse ekonominin tamamını ciddi şekilde etkileyecek sorunları barındırdığı bir gerçek.

2 Yorum Var.:

da2f dedi ki...

Bu güzel analiz ve aciklamalar icin teşekkürler. Bu noktada size iki sorum olcak. Cevaplarsanız memnun olurum.
1) Bu analizler Türkiye'deki kayıt dışı tasarrufları (yastık altı) kapsıyor mu?
2) İç tüketime dayalı bir ekonomide tasarruf oranlarını arttırmak, iç talebi ve dolayısıyla da üretimi ve büyümeyi olumsuz etkilemez mi? Doğru tasarruf yapabilmek için, ihracata dayalı bir ekonomi daha tutarlı değil mi? Bundan hareketle ihracata dayalı ekonomilerin, daha akıllıca tasarruf yapabildiğini söyleyebilir miyiz? (İhracatı yüksek ülkeler olan Rusya, Çin, Almanya gibi ülkeler bu tezin doğruluğunu desteklemiyor mu?)
Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.

selenga dedi ki...

uzun zaman sonra ekonomitürk te okumuş olduğum güzel bir yazı.Bir kaç yıl öncesindeki yazıları hatırlattı ...