Beklentiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beklentiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Turkiye'de Kriz Vaaar!!

Erdogan'ın teget, hamdolsun, psikolojik uclemesiyle ilgili cok sey soylendi bende birseyler yazıyım dedim.
Ekonomide "beklentiler" gittikce artan bir onemle yer almakta. Keynes, 1929 krizinin temel nedeni olarak yatırımcılardaki "hayvani icguduyu" gosterir. Hatta kitabında bunu soyle orneklendirir; nasıl ki sağlıklı bir birey hastalandığında veya ciddi bir rahatsızlık riski belirdiğinde, tüm kararlarını ani bir kötümserlik kaplıyorsa; aynı şekilde yatırımcılar da gelirlerindeki azalmayı hissettiklerinde yatırım kararlarında ani değişikliklere gidebilirler. Öyle ki, güven duygusundaki bir azalmanın sonucu yatırımlar tamamen durabilir. Bilindigi gibi, bu durumdada kamu harcamasını on plana cıkaracaktır.
Sonrasında Friedman, belki de ilk defa iktisadi modellere beklentileri katacak ve uyarlanan beklentilerle karşılasacagız. Fakat en önemlisi, Muth'un rasyonel beklentileri modellere sokması olacaktır. Bu bakıs acısı, surpriz politikalar dısındaki degişimlerin (bunlarda sadece kısa donemde etkili) ekonomi uzerinde etkisiz oldugunu ilan edecektir. reel business cycle teorisyenleri ise, kısa ve uzun donem ayrımını reddedecek ve ekonomik gerileme donemlerinin temelde reel ekonomik şoklara karşı verilen rasyonel tepkilerin doğal bir sonucu olduğunu bu nedenle para ve maliye politikalarının anlamsızlığından hatta zararından bahsedeceklerdir. yeni Keynesyen iktisatcılar ise, temelde rasyonel beklentileri kabul edecek ama su anda icinde bulundugumuz etkili kriz donemlerinde para ve maliye politikalarının etkili oldugunu fiyat-ucret katılıkları ve eksik enformasyonla acıklayacaklardır. Makro iktisatcıların (iktisat nedir) bugun uzerinde uzlastıkları nokta (bu krizle birlikte bu uzlaşı da oldukca tartılmaya acılacak), kısa donemde para ve maliye politikalarının etkili oldugu yonunde. Modellerde forward looking expectations denilen olgu oldukca kullanılıyor. yani gelecekle ilgili beklentiler, enflasyondan uretime tum makro degiskenleri etkileme kapasitesine sahip.
Bu kısa ozetten sonra Erdoğan'a geri donersek! Erdoğan, baştaki yönetici olarak krizin beklentileri olumsuz yonlendiren etkisini azaltmaya calısmaktadır. Bu bir bakıma da anlasılabilir. Erdogan'ı okuyan veya dinleyenen sadece bizim gibi bu işlerden anlayanlar degil, koylusunden-hic okumama yazma bilmeyenine kadar cok cesitli bir halk kitlesi kendisinden etkileniyor. Bu insanların gelecekle ilgili beklentilerinin okumus yazmıs veya bu işlerden anlayan kesimden daha pozitif olması 2 nedenle istenir bir durumdur. 1.si ekonomi uzerindeki pozitif etkisi. Genel olarak hane halkı diyecegimiz bu kesimin durumu tuketici guven endeksinden az cok ortada. İste Erdogan'ın bu noktada, tuketici guvenini yuksek tutmaya calısarak, toplam talepdeki düşüş eğilimini azaltmak istedigi soylenebilir. 2.si ve bence daha onemli bir neden, krize inanmış bir hane halkının Mart'taki secimlerde sandıkta da ufak bir krize neden olabilecegidir.

What is Insider Trading Anomaly
Recent Academic Studies on Insider Trading
How to Profit Legally From Illegal Insider Trading
Insider Trading in Netherlands
Insider Trading Returns
Inside Information About the Massive Insider Trading Probe
Definition of Insider Trading
Is Insider Trading Legal?
How Insiders Use Private Information and Don’t Get Caught?
SEC Regulation on Insider Trading: Section 10b

Şimdi 2. kesime gelelim, Aydınlar ve İşadamları, kanımca bu kesime siz istediginiz kadar teget-psikolojik diiyin onlar karlarındaki azalma ve dunya ve Turkiyedeki makro degiskenlere ve olaylara bakıp kendi yorumlarını cok daha kolay yapabileceklerdir. Zaten bu nedenledir ki, Ekonomix "alay sırası sizde" diyor. Benim şirketimin dış satışında %25 azalma var sen bana psikolojik diyorsun, bu o kadar kolay degil. Yani, dısa acıklıgın bu derece yuksekken bu cumleyi kurmak, dunyadaki tum krizi psikolojiye baglamakla esdeger.
Ama bence aslında aydınları ve işadamlarının, Erdogan'a bu kadar yuklenmesine gerek yok neden mi?
1. si bu kriz gostere gostere geldi..daha 2007'de krizi konusuyorduk, madem herseyden anlıyorsunuz, krize karsı risklerinizi de degerlendirip, ona gore bir hareket planı cizseydiniz. ben Hukumetin ve TCMB'nin daha 2008'in baslarında ozel sektoru doviz borclarına karsı uyardıgını hatırlıyorum. Kriz olunca Cem Yılmaz edasıyla "ama ben bilmiyordum, bana ne beni 12'den vurdu ama" demek işin kolaycılıgı bence.
2. si. Hukumeti ve TCMB'yi su ana kadar krizi yonetme konusunda basarisiz bulmuyorum ben, hukumet krizin en şaşalı zamanlarında, en cok bagırdıgı donemde biz kurtarıcıyız rolune soyunmamıs, butceyi krize yedirmemistir (bu korkarım 2009'da bozulacak) ve Merkez'de su ana kadar gerek doviz piyasasına mudahaleleri gerek faiz indirimlerinde gerekse de kamuoyunu bilgilendirme acısından isabetli davranmıstır.
Para politikası Merkez'de, Maliye politikası Unakıtan'da (kişisel olarak adamı hic sevmiyorum o ayrı konu) iken Tayyip'in sozune bu kadar takılmamıza gerek yok diye dusunuyorum. Bence biz asıl 2009 butcesi ve para politikasına odaklanalım. Read More!

Kuraklık.. yok yaa! Essah mı?

Daha geçen hafta kendisini övdüğümüz ekonomi bakanı Mehmet Şimşek Ankara havasına alışmaya başlamış. Ya Ekonomi Turk okuyor ve biz ne dersek tersini yapacak ya da koltuğunun tehlikede olduğunu farketti. Son sözleri ile iyi kıvırmış. Neymiş: Bakana göre geçici şokmuş: "Büyümede bir arz şokuyla karşı karşıyayız. Tarım sektöründeki küçülme beklenenin epey ötesinde... Onun katkısı önemli..." demiş sayın Şimşek. Bakan başka nedenler de bulmuş ama en öne tarımı koyduğuna göre günah keçisini bulmuş olmalı.

Amerika'da kuraklık yok onlar bizden hızlı büyüdü üçüncü çeyrekte! Hem subprime krizi de onları etkilemiyor canım, ne alaka şimdi! (Amerika diyorum Çin falan demedim dikkat ederseniz. Amerika yüzde 3 büyürken bizim yüzde 9 büyümemiz lazım!)

Yahu dalga mı geçiyorsunuz adam mı seçiyorsunuz! Duyan da Türkiye'yi tarım ülkesi falan sanacak. Tarımın eti ne budu ne? Tarım yüzde 10 büyümüş olsaydı büyüme oranı kaç olacaktı? Yüzde 7 mi yüzde 8 mi? Hani şu ortalamayı yüzde 7.4'e yükselttik dediğiniz türden. Siz susun ben söyliyeyim: Tarım sektörü yüzde 8 küçülme yerine yüzde 10 büyüse idi (bu tarım sektörü için çok ciddi bir büyüme oranıdır) GSYH toplam yüzde 4.5 büyüyecekti. Aman ne yüksek ne yüksek! 2003 yılında tarım sektörü yüzde 2.5 küçülürken GSYH yüzde 5.8 büyümüştü. 2004 yılında tarım sadece yüzde 2 büyürken, GSYH büyümesi yüzde 9 oldu. Bakan Şimşek bu rakamları bizden daha iyi biliyordur ama neyse!

Sen bütçeden har vurup harman savuracaksın, enflasyonla mücadele diyeceksin ama sadece dalga geçeceksin; fındıkçılara mı versem, bakkalları mı kurtarsam yoksa basına mı el atsam diye uğraşacaksın. Bütçe açığı iki katından fazla artacak. İki senedir reform reform edebiyatı yapıp sıfıra sıfır elde var sıfır durumuna düşeceksin. 2001-2005 dönemindeki reformların ve düzelmenin kaymağını yiyerek 2006 ve 2007'de yan gelip yatacaksın. Sadece adı reform olan Sosyal Güvenlik kanununu bile erteleyip duracaksın. Sosyal devlet adı altında harcamalara gaz vereceksin. İşte size sosyal güvenlik reformu, işte size 301. madde, işte size AB reformları. 2 senedir hangisinde ne kadar mesafe aldınız? Şimdi de bir yandan enflasyon düşmeyecek bir yandan büyüme yavaşlayacak. Bahaneye gelince ikisine de aynı terane: arz şoku. Yok yaa!

Arz şoku falan değil, son iki senede yapılanların ve yapılmayanların sonucunu görüyoruz. Anlayacağınız hurma yiyiyoruz. Oysa denenmiş ve başarıya ulaşmış bir strateji var: Enflasyonu düşür, kamu harcamalarını kes, ekonomiden elini ayağını çek, özelleştirmeleri yap (hatta önüne gelene peşkeş çek ona da razıyız!) al sana hızlı büyüme! İnanmayan 2002-2005 arasına baksın. Şimdi küresel koşullar falan demeyin. Gerçi bakanın bahaneleri arasında o da var. Araştırmaya meraklı okuyucumuz varsa 2003 ve 2004'teki küresel durumun bir haritasını çıkarsın da eğlenelim hep beraber! (Irak var ya Irak, hani şu güney komşun, orada savaş çıkmıştı emmi, hatırlıyong mu?)

Bu sene başında, Mart ayında "Krize geri sayım" başlıklı yazıda ne yazmışız: "Özetle, hükümet harcama musluklarını açmıştır. Böylece 2008-2009 krizlerine ilk adım atılmış oldu. Demek ki 1994-2001 krizlerinden hiç ders almamışız. Şu anda hükümetin gündeminde de bütçe disiplini değil, nereden KDV indirebiliriz, kime nasıl teşvik (rüşvet) verebiliriz, istihdamı nasıl artırabiliriz (KİT'lere adam alsaydınız?), özelleştirmeleri nasıl erteleriz, sosyal güvenlik reformu yetişmez (nereye yetiştirecekler anlamıyorum, yetiştirmek için son 3 ayda ne tür bir hazırlık yapmışlar bunu da merak ediyorum) gibi konular var." (Güncel not: Ulan şu sosyal güvenlik kanunu da ne yetişmez bir şeymiş yahu!)
Alıntıya devam (Link veriyorum kimse okumuyor arkadaş, ama sıkılanlar bunu da okumasın):

"Şimdi madde madde neden kriz beklediğimi açıklayayım.

1- Cari açık artıyor diye tir tir titreyip kriz gündemi oluşturanlara karşı çıktık, ara sıra dalga geçtik. Cari açık tek başına kriz yaratmaz, ama bütçe açığı yaratır.

2- Bütçe açığının artması demek borçlanmanın artması demek, dolayısıyla faizlerin artması demek. Şimdi faizler yüksek diyenleri, faizler daha da yükselince göreceğiz, bu günleri mumla arayacaklar.

3- Popülist politikalarla iktidarını koruyan hükümet olmamıştır. (AKP'de bunu görebilen üç-beş aklı adam yok mu yahu?) Diğer bir deyişle kılıçla gelen kılıçla gider. Bu da koalisyonlar dönemine yeniden merhaba demek. Türkiye'de koalisyonların ortalama ömrünün ne kadar olduğunu hiç hatırlatmayalım.

4- Seçim harcamaları ve popülist uygulamalar nedeni ile 2007 yılında yüzde 6-7 civarında bir büyüme görülebilir. Böylece halkımız son üç-beş senedir dillerde dolaşan "hormonlu büyüme"nin ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrenme şansını elde edecektir. Bu hurmaların acısı da 2008-2009 döneminde çıkacaktır, daha sonra da kabak iktidarın (-ki 2010 yılında muhtemelen erken seçime gidilecektir) başına patlayacaktır.

5- 2008-2009 krizleri sonrasında bazılarının için için bayram edeceğini söylememe gerek var mı bilmiyorum?
"

Daha sonra Temmuz ayında, seçimlerden önce politik atmosferden boğulup yazmıyorum artık ekonomi diye tövbe ettiğim (gerçi tutamadım) dönemde de şunları yazmışım (Linklere tıklayanlar varsa bir de şu var:Balık hafıza):

"Kriz beklentimde bir zayıflama olmadı, aksine kuvvetlendi. Ancak son 6 yıldaki reformlar sayesinde 2001 benzeri bir ani çöküş değil, daha uzun vadede ama kritik sonuçları olan bir duraklama bekliyorum. Bunu kısaca yüzde 7'lerin üstünde olan yıllık ekonomik büyüme ortalamasının kademeli olarak yüzde 3-4 aralığına düşmesi olarak ifade edebilirim. Zaten iki ay önceki yazımda da kriz için 2008-2009 yıllarını işaret etmiştim. Bunda da şimdilik herhangi bir revizyon yapmayı düşünmüyorum."

Yazı uzadı toparlayalım. Yüzde 1.5'lik büyüme şok mok değil bir güzel ŞAMARdır (anlayana)! Gelişmeler beklentimden önce gerçekleşmeye başladı. Tez elden enflasyon, bütçe ve reformlar konusunda ciddi adım atılmazsa şamar oğlanına döneceğiz. Söylemedi demeyin!. Ha, bu da kriz çığırtganlığı değildir, resesyon beklentisi değildir, bir kriz olsa da şakkada şukkada oynasak temennisi hiç değildir. Bu yoldan dönüş var ve bu bizim kendi seçimimiz! Ama kriz çıkarıp Amerikan uşaklarını ya da IMF'yi suçlamak da bir tercih tabi! Read More!

Krize geri sayım

Sürekli okuyucularımız bizi uyguladığı ekonomik politikalar çerçevesinde AKP hükümeti yanlısı bir pozisyon takındığımızı, başarıları övdüğümüzü, hatta yeri geldiğinde savunduğumuzu bilirler. AKP bizim babamızın oğlu değil. Politikalarını beğenmemiz, desteklememiz, savunmamız da nedensiz değildi. Açıkçası ben, bundan beş sene önce Erdoğan ve arkadaşlarının düzgün ekonomi politikaları uygulama konusunda yeterli birikime sahip olmadıklarını düşünürken AKP takımı beni yanıltarak, biraz da şaşırtarak inanılmaz işlere imza attılar. Ciddi mesafeler alındı. Ancak problemlerimiz o kadar fazla ki, gelinen yer yeterli olmaktan uzak. Beklentimiz, düşüncemiz halk olarak 1990-2001 arası krizlerden ders aldığımız, AKP hükümetinin de önceki hükümetlerden farklı olduğu yönünde idi.

VOB nedir?     Taksi Şöförü   Borsa Tüyoları?   Olasılık nedir?   Enformasyon Nedir

Ancak açıklanan bütçe rakamları gösteriyor ki 2007 yılı ile birlikte AKP iktidarı maalesef gerçek yüzünü göstermeye başladı. Dört yıl boyunca tuttuğu polpülizm orucunu bozdu. (Bu yazıyı normalde bir ay önce yazacaktım ama Şubat ayının rakamları da açıklansın diye beklemiştim). Şubat ayı sonu itibarı ile, yıllık bütçe açığı 11.7 milyar YTL'ye (2006 sonunda 4 milyar YTL idi) yani GSYH'nin yüzde 2'sine(2006 sonunda yüzde 0.7 idi) ulaşmış durumda. Geçmişe bakınca o kadar vahim bir durum değil. Ancak bu bozulma sadece iki ayda gerçekleşmiş, seçimlere de daha 6 aydan fazla zaman var. Üstelik bozulma hükümetin ve hükümet karşıtlarının iddia ettiği/edebileceği gibi 2006 yılında alınan bir defaya mahsus gelirlerin 2007 yılında alınamamasından kaynaklanmıyor. Bozulma harcamalardaki artışlardan, vergi gelirlerindeki azalmadan kaynaklanıyor. Üstelik sosyal güvenlik kurumlarına transferlerin azalması ama cari transferlerin artması, faiz giderlerlerinin azalmasına rağmen faiz dışı harcamalardaki artışla bu iyileşmenin etkisinin tamamen kaybolması gibi ilginç şeyler var.

Özetle, hükümet harcama musluklarını açmıştır. Böylece 2008-2009 krizlerine ilk adım atılmış oldu. Demek ki 1994-2001 krizlerinden hiç ders almamışız. Şu anda hükümetin gündeminde de bütçe disiplini değil, nereden KDV indirebiliriz, kime nasıl teşvik (rüşvet) verebiliriz, istihdamı nasıl artırabiliriz (KİT'lere adam alsaydınız?), özelleştirmeleri nasıl erteleriz, sosyal güvenlik reformu yetişmez (nereye yetiştirecekler anlamıyorum, yetiştirmek için son 3 ayda ne tür bir hazırlık yapmışlar bunu da merak ediyorum) gibi konular var.

Şimdi madde madde neden kriz beklediğimi açıklayayım.

1- Cari açık artıyor diye tir tir titreyip kriz gündemi oluşturanlara karşı çıktık, ara sıra dalga geçtik. Cari açık tek başına kriz yaratmaz, ama bütçe açığı yaratır.

2- Bütçe açığının artması demek borçlanmanın artması demek, dolayısıyla faizlerin artması demek. Şimdi faizler yüksek diyenleri, faizler daha da yükselince göreceğiz, bu günleri mumla arayacaklar.

3- Popülist politikalarla iktidarını koruyan hükümet olmamıştır. (AKP'de bunu görebilen üç-beş aklı adam yok mu yahu?) Diğer bir deyişle kılıçla gelen kılıçla gider. Bu da koalisyonlar dönemine yeniden merhaba demek. Türkiye'de koalisyonların ortalama ömrünün ne kadar olduğunu hiç hatırlatmayalım.

4- Seçim harcamaları ve popülist uygulamalar nedeni ile 2007 yılında yüzde 6-7 civarında bir büyüme görülebilir. Böylece halkımız son üç-beş senedir dillerde dolaşan "hormonlu büyüme"nin ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrenme şansını elde edecektir. Bu hurmaların acısı da 2008-2009 döneminde çıkacaktır, daha sonra da kabak iktidarın (-ki 2010 yılında muhtemelen erken seçime gidilecektir) başına patlayacaktır.

5- 2008-2009 krizleri sonrasında bazılarının için için bayram edeceğini söylememe gerek var mı bilmiyorum?

Not: Umarım kriz çığırtkanlığı yapmadığımızı, ama kötü giden şeylere de iyi gidiyor diyemiyeceğimizi yeniden belirtmek durumundayım. Seçim ekonomisi ve popülizm maalesef geri döndü. Önlem alınmazsa maalesef krize gidiyoruz. Bunun bazılarının yaptığı felaket tellallığı ile karıştırılmayacağını umuyoruz. Read More!

Gelecege Yonelik Beklentiler

Deniz Gokce bugun iktisatcilarin gelecegi tahmin etme yeteneksizlikleri konusunu islemis ve gelecege yonelik beklentilerden bahsetmis. Kaynak olarak da NYT'dan Daniel Gross'un yazisini gostermis. Kendi gorusu su:

"Ama bugün insanların beklentilerinin çok önemli olduğunu ve beklentilerin ekonomide sonucu önemli şekilde belirlediğini, bu nedenle geleceğe dönük “mekanik” tahmin yapanların sık sık çuvalladığını da düşünmekteyim. Beklentileri siyasi veya ideolojik veya cehalet gibi nedenlerle bozduğu oranda, medyanın da çok yıkıcı ve yanıltıcı olduğu kanısındayım. Sonuçta iktisatçıların (Iktisat nedir) ne borsa gibi finansal piyasaları, ne de reel ekonomiyi tahmin konusunda güçlü bir becerileri olduğu kanısında değilim."

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Kredi Faiz Oranları    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Biz ne dusunuyoruz bu konuda? Evet, beklentiler cok onemlidir. Evet, medya beklentileri siyasi, ideolojik veya cehalet gibi nedenlerle bozmaktadir. Ancak, piyasalarda politik hayatta karsilastigimiz anlamda bir demokrasi yoktur. Yani cogunlugun egilimi her zaman neticeyi belirlemez. Bir anlamda parayi veren dudugu calar, parasi olmayan adamin beklentisinin cok bir anlami yoktur.

Ote yandan genellikle parasi olan adam ayni zamanda kafasi calisan adamdir ve ortada gerizekali bir beklenti var ise bunu kendi cikarina degerlendirmesini bilir. Biz buna "smart money" diyoruz. Cogu zaman dogru analiz yapmasini bilenler kazanir, genelikle yanlis beklentilere sahip kisilerse kaybeder. O yuzden ben medyanin Turkiye'de esit agirlikli ortalama beklentileri sekillendirmede etkili oldugunu, ancak servet agirlikli ortalama beklentileri sekillendirmede etkisiz oldugunu dusunuyorum. Bu yuzden de Turkiye'de finansal piyasalarda para kazanmanin kolay oldugunu dusunuyorum (bu Turkiye'deki finansal piyasalarin tahmin edilebilirliginin kolay oldugu anlamina geliyor). Haa, bu Turkiye'deki dogru durust egitimi olmayan ekonomistlerin, veya egitimi olup da analiz kisirligi ceken ekonomistlerin tahminlerinin dogru oldugu anlamina gelmez, bunu da belirtelim (Asaf Savas'in kulagi cinladi mi acaba?).

Ozetle, medya aslinda kendisinden etkilenebilecek kadar cahil kisilerden, bilgi sahibi analiz yetenegi olan kisilere servet transferi yapilmasini kolaylastirarak piyasalarin daha cabuk mukemmellesmesine (efficient markets) katkida bulunmaktadir. (Ben bugun medyayi cok katalizor gordum canim, ha ha ha)

Peki Turkiye'deki piyasalar efficient mi? Hayir degil. Bu hafta basinda Eczacibasi Ilac'in ilac operasyonlarinin buyuk bir kismi yabancilara satildi. ECILC hissesinin gayrimenkul (Kanyon) varliklari da goz onune alindiginda pazartesi gunku kapanis fiyati yabancilarin odedigi fiyatin %42 altinda idi. Sali gunu ne olmasini beklersiniz? Hissenin yukari cikmasini degil mi? O gun hisse yuzde 5'den fazla dustu. Icimden hangi gerizekali bu kagidi satiyor diye soruyorum, muhtemelen yine profesyoneller keriz silkeliyorlardir diye acikliyorum dususu. Sali gunu kagit 5.50 YTL'ye kadar dustu, bugun ise (persembe) ilk seansi 6.75 YTL'den kapatmis. Iki gunde %25 artis, saka gibi, ama bizim piyasalarin hala efficient olmadigini, gercek anlamda profesyonel para yoneticilerinin cok buyuk paralar kazanabileceklerini gosteriyor.

Simdi bir de ayni soruya yurtdisi piyasalar acisindan cevap verelim. Burada medyanin ortalama beklentiyi etkileme durumu bile oldukca sinirli, kaldi ki Turkiye'deki gazeteler gibi amator degil profesyonel gazetecilik yaptiklari icin kredibiliteleri cok yuksek oldugundan beklentileri bir miktar etkileyebiliyorlar. Ama asil onemli olan Amerika'da parasi olan adamlarin coklugu ve piyasalarin derinligi. Bu yuzden Amerika'da yukarida bahsettigim ECILC orneginde oldugu gibi sacmaliklar gormek pek mumkun degil. Ama Amerikan piyasalarinda da yer yer verimsizlikler var; bunlari ileri matematiksel yontemler kullanarak ortaya cikarmak ve dusuk miktarlarda kar yapmak mumkun. Hedge fonlarin islevi de bu aslinda. Amerikan piyasalarinda gozle gorulemeyecek fiyatlama hatalarini hizli islem yaparak ortadan kaldirarak para kazanmak.

Haa, makro anlamda Amerikan piyasalarinda inefficiency (ne bileyim Turkce karsiligini, verimsizlik?) yoktur. Bu nedenle ekonomistler (en krali bile) ekonominin gidisini tahmin edemezler. O yuzden bu konuda NYT hakli, Deniz Gokce de hakli.

Son bir noktaya deginmek istiyorum. Hedge fonlar insanlara acgozlu risk seven yaratiklarmis gibi tanitiliyor. BDDK baskani Tevfik Bilgin piyasalarin kontrolunu hedge fonlar ele gecirdi, hedge fon canavari hepimizi cig cig yiyecek seklinde bir konusma yapmis. Allah akil fikir versin, ne diyeyim; piyasa duzenleyicilerinin en tepesindeki adam boyleyse bizim medyadaki gariban ekonomi muhabirlerine yuklenmemiz bosuna. Read More!